top of page

Gerekçeli Karar Hakkı: Kapsamlı Bir Analiz

gerekçeli karar hakkı

I. Giriş: Gerekçeli Karar Hakkının Kavramsal Çerçevesi



A. Tanım ve Kapsam: Gerekçeli Karar Nedir?


Gerekçeli karar, yargı mercilerinin, yürütülen yargılama sürecinin sonunda ulaştıkları hükmü, dayandığı hukuki ve fiili nedenleri açıklayarak kaleme aldığı metindir. Bu kararlar, mahkemelerin yargılamanın konusu olan vakıaları, sunulan delilleri, tarafların ileri sürdüğü talep, iddia ve savunmaları değerlendirerek, hangi yasal gerekçelerle hüküm kurduğunu detaylı bir biçimde ortaya koyar. Esasen, gerekçeli karar, mahkemeler tarafından verilen hükümlerin temelini oluşturan hukuki nedenleri açıklamak amacıyla yazılan bir belgedir. Bu süreçte, somut olay ile verilen karar arasında açık ve mantıksal bir illiyet bağının kurulması esastır.

Gerekçeli kararın temel amacı, mahkemelerin aldığı kararların hukuka uygunluğunu denetlenebilir kılmak ve böylece keyfiliği engellemektir. Yargıçların hükmünü dayandırdığı nedenler olarak tanımlanan gerekçe, yargıcın hukuk kuralını yorumlaması ve yorum yöntemleri arasından bir tercihte bulunmasını gerektirir. Bu kapsamda, yargıçlara hakkaniyete ulaşabilmeleri için tanınan takdir hakkının kullanımı da somut olgulara dayanmak ve objektif olmak zorundadır; bu yetki kullanılırken dahi gerekçelendirme yükümlülüğü bulunmaktadır. Derece mahkemeleri, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonuçlar kadar, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini de makul bir şekilde gerekçelendirmekle yükümlüdür. Gerekçesiz bir kararın doğru olabileceği düşünülse de, kararın doğruluğu konusunda gerekçe olmaksızın bir sonuca varılmasının mümkün olmadığı ifade edilmektedir.

Bu tanımlamalar, gerekçeli kararın sadece bir açıklama olmanın ötesinde, kararın neden verildiğini, yani hukuki ve fiili dayanaklarını ortaya koyma zorunluluğunu vurgular. Bu durum, basit bir şeffaflık gerekliliğinin ötesine geçerek, yargısal hükmün rasyonel ve hukuki bir temele oturtulmasını talep eder. Keyfiliği önleme ve somut olay ile karar arasında nedensellik bağı kurma hedefleri, gerekçenin sadece biçimsel değil, aynı zamanda içeriksel olarak da mantıklı ve hukuka uygun olmasının önemini gösterir. Yargıçların takdir yetkisini kullanırken bile bunu gerekçelendirme zorunluluğu, yargısal kararların öznel tercihlere değil, objektif ve denetlenebilir nedenlere dayanması gerektiğini pekiştirir. Bu yaklaşım, yargı yetkisinin meşruiyetini sağlamanın temel bir yolu olarak kabul edilir. Bir kararın, fiilen doğru olsa bile, dayandığı hukuki esasların şeffaf ve anlaşılır bir şekilde gerekçelendirilmemesi durumunda tam bir meşruiyete sahip olamayacağı anlaşılmaktadır. Bu durum, yargıya olan kamu güvenini pekiştirerek hukukun üstünlüğünü güçlendirir.


B. Tarihsel Gelişim ve Felsefi Temelleri


Gerekçeli karar hakkının kökenleri, bireyi keyfilikten koruyan ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) tarafından somutlaştırılan daha genel bir ilkeye dayanmaktadır. Bu hakkın kökleri, insanoğlunun bilme istencinin bilincine varmaya başladığı dönemlere kadar uzanır. Yargısal kararların gerekçeli olması hususu, günümüzde AİHS'in 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma ilkesi ile teminat altına alınan bir hak olarak, yani gerekçeli karar hakkı olarak anılmaktadır.

Tarihsel süreçte, gerekçeli kararın bir dönüm noktasına işaret ettiği ve "1789 Fransız Devriminin adalet yolunda eşsiz bir fethi" olarak nitelendirildiği belirtilmektedir. Bu ifade, gerekçeli kararın hukuki terminolojide emredici bir hükme bağlanmasının önemini vurgular. Türk hukuku açısından ise, özellikle Danıştay geleneğinde, kararların gerekçeli olması şeklindeki temel hakkın yaklaşık 100 yıllık bir geçmişe sahip olduğu görülmektedir.

Bu tarihsel gelişim, gerekçeli karar hakkının salt modern bir yasal düzenleme olmadığını, aksine derin felsefi köklere sahip bir adalet prensibi olduğunu ortaya koyar. İnsanlığın keyfi yönetimden korunma ve alınan kararların nedenlerini anlama arayışı, bu hakkın temelini oluşturmuştur. Fransız Devrimi gibi büyük toplumsal dönüşümlerle yasal bir zorunluluk haline gelmesi, bu prensibin toplumsal adalet taleplerinin bir yansıması olduğunu gösterir. Türk idari yargı geleneğindeki uzun geçmişi ise, bu hakkın ulusal düzeyde de köklü bir adalet anlayışının parçası olduğunu kanıtlar. Bu evrim, yargısal yetkinin mutlak ve sorgulanamaz bir güç olmaktan çıkarak, akılcı denetime ve kamuoyunun anlayışına açık bir mekanizma haline geldiğini gösterir. Bu durum, yargısal otoritenin meşruiyetini güçlendirir ve adaletin sadece sağlanmakla kalmayıp, aynı zamanda anlaşılır ve kabul edilebilir olmasını temin eder.


C. Hukuk Devleti İlkesi ve Gerekçeli Karar Hakkı İlişkisi


Gerekçelendirme yükümlülüğü, hukuk devletinin yapısal bir gerekliliğini oluşturur ve yargı yetkisinin meşruiyet ilkesi üzerinden temellendirilir. Adil yargılanma hakkı, hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik toplumun temel değerlerini yansıtan bir haklar ve ilkeler bütünüdür ve mahkeme kararlarının gerekçeli olması ilkesi, bu hakkın önemli bir unsuru olarak kabul edilir. Adalet sisteminin keyfiliğe karşı en önemli güvencesi, hâkimin somut verilerden hareketle ortaya koyduğu gerekçesidir.

Gerekçeli kararlar, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağlar. Demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması bakımından gerekçeli kararların varlığı zorunludur. Yargılama faaliyetinin sonunda erişilen, esasa ve usule ilişkin tüm hususların değerlendirildiği, uyuşmazlığın giderilmesine yönelik hükmü içeren gerekçeli karar, tarafların ve hatta kamunun hukuk düzenine olan güvenini pekiştirmektedir.

Bu bağlamda, gerekçeli karar hakkı, yargısal meşruiyetin ve kamu güveninin temelini oluşturan kritik bir unsurdur. Hukuk devleti ilkesi, yargısal kararların sadece doğru olmasını değil, aynı zamanda bu doğruluğun nedenlerinin de açıklanmasını gerektirir. Gerekçesiz bir karar, nesnel olarak doğru olsa bile, dayandığı mantık ve hukuki esaslar açıklanmadığı sürece denetlenemez ve dolayısıyla tam olarak meşru kabul edilemez. Bu durum, kararın alınma sürecinin şeffaflığını ve hesap verilebilirliğini sağlar. Yargıya olan güvenin hem dava tarafları hem de genel kamuoyu nezdinde pekişmesi, gerekçeli kararın demokratik bir toplumdaki işlevini vurgular. Kararların kamuoyu tarafından anlaşılabilir olması, yargının toplum adına hareket ettiğini ve hesap verebilir olduğunu gösterir. Bu şeffaflık olmadan, yargı keyfi olarak algılanma riski taşır, bu da kamu güvenini zedeler ve hukukun üstünlüğü ilkesinin temelini sarsabilir. Dolayısıyla, gerekçeli karar hakkı, sadece bireylerin yargı önündeki haklarını korumakla kalmaz, aynı zamanda demokratik bir hukuk devletinin işleyişi için vazgeçilmez bir güvence niteliği taşır.


II. Gerekçeli Karar Hakkının Hukuki Dayanakları ve Uluslararası Boyutu



A. Anayasal Güvence: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası



1. Anayasa'nın 36. Maddesi: Adil Yargılanma Hakkı ve Gerekçeli Karar Hakkı İlişkisi


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 36. maddesini 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlayarak, adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkını da güvence altına aldığını belirtmektedir. Bu yorum, gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır.

Anayasa'nın 36. maddesi adil yargılanma hakkını genel olarak düzenlerken, gerekçeli karar hakkından açıkça söz etmemektedir. Ancak Anayasa Mahkemesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin (İHAS) lafzi içeriğinde yer alan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkına, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer verildiğine işaret etmektedir. Bu yaklaşım, Anayasa Mahkemesi'nin anayasal hakları yorumlarken uluslararası insan hakları hukukundaki gelişmeleri ve içtihatları dikkate aldığını göstermektedir. Bu, hakların tek başına değil, bir bütünün parçaları olarak ele alındığı ve ulusal standartların uluslararası insan hakları normlarıyla uyumlu hale getirildiği dinamik bir anayasa yorumlama yöntemini yansıtır.

Bu yorumlama biçimi, gerekçeli karar hakkının Türkiye'deki korunmasını önemli ölçüde güçlendirmektedir. Bu hak, adil yargılanma hakkının evrensel olarak kabul görmüş bir unsuru olarak konumlandırıldığında, herhangi bir ihlali doğrudan temel bir insan hakkı ihlali haline gelir. Bu durum, hem ulusal anayasal başvuru yollarını hem de uluslararası denetim mekanizmalarını (AİHM gibi) devreye sokma potansiyeli taşır. Böylece, yargı sisteminin şeffaflığı ve hesap verebilirliği daha yüksek bir standartta güvence altına alınmış olur.


2. Anayasa'nın 141. Maddesi: Mahkeme Kararlarının Gerekçeli Olması Yükümlülüğü


Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası, "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" şeklinde açık ve emredici bir hüküm içermektedir. Bu hüküm, mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklemektedir. Herhangi bir mahkemede gerekçeli karar yazılmaksızın hüküm kurulması, usul ve kanuna aykırılık teşkil eder ve Yargıtay kararlarınca bozma sebebi olarak kabul edilmiştir.

Gerekçesiz ya da sözde gerekçeler içeren kararlar, sadece Anayasa'nın 141. maddesinin 3. fıkrasına ve ilgili diğer kanun hükümlerine aykırı olmakla kalmaz. Bu tür kararlar, aynı zamanda adil yargılanma hakkına ve hak arama özgürlüğüne de aykırılık teşkil eder, bu nedenle her gerekçesiz karar bir temel hak, bir insan hakkı ihlalidir. Anayasa'nın 141. maddesinin 3. fıkrası, mahkeme kararlarının gerekçeli olmasını anayasal norm haline getirerek, adil yargılanma hakkının bu unsuruna anayasal güvence sağlamaktadır. Bu şekilde, insan haklarının yargı önünde korunmasına yönelik bir garanti getirilmekte ve kişi özgürlüğüne güvence sağlanmaktadır.

Bu hüküm, gerekçeli karar hakkının çifte niteliğini ortaya koyar: bir yandan devletin tüm yargı organlarına yüklenmiş mutlak bir yükümlülük, diğer yandan ise her bireyin sahip olduğu temel bir hak. Anayasal bir zorunluluk olarak, yargısal kararların gerekçelendirilmesi, yargısal faaliyetin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu zorunluluğa uyulmaması halinde kararın bozulması, bu kuralın ne denli ciddi bir hukuki yaptırıma tabi olduğunu gösterir. Aynı zamanda, bu kuralın bir insan hakkı olarak kabul edilmesi, bireylere, bu hakkın ihlali durumunda hukuki yollara başvurma yetkisi tanır. Bu ikili yapı, hakkın etkin bir şekilde korunmasını sağlar; zira hem devlete pozitif bir yükümlülük yükler hem de bireylere bu yükümlülüğün yerine getirilmesini talep etme ve ihlal durumunda tazminat veya yeniden yargılama gibi hukuki yollara başvurma imkanı sunar. Bu durum, yargı yetkisinin sadece idari bir işlev olmaktan öte, bireysel özgürlüklerin ve hakların korunması için bir araç olduğunu pekiştirir.


B. Uluslararası Hukukta Yeri: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) İçtihadı



1. AİHS Madde 6: Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Gerekçeli Karar Hakkı


Yargısal kararların gerekçeli olması hususu, günümüzde AİHS'in 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma ilkesi ile teminat altına alınan bir hak olarak, yani gerekçeli karar hakkı olarak anılmaktadır. AİHS'in 6. maddesi, adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye başvurma hakkını, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkını ve hakkaniyete uygun yargılamayı ihtiva etmekle birlikte, gerekçeli karar hakkını doğrudan içermemektedir. Ancak AİHM'in içtihatlarından doğan gerekçeli karar hakkının, aslında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının bir gereği ve sonucu olduğu kabul edilmektedir.

AİHM, 6. maddeyi geniş biçimde yorumlamakta ve ulusal yargıçları da aynı şeyi yapmaya davet etmektedir. Böylece adil yargılanma hakkının etki alanı genişlemektedir. Bu durum, AİHM'in Sözleşme'yi "yaşayan bir enstrüman" olarak yorumlama yaklaşımının bir örneğidir. Mahkeme, Sözleşme'nin lafzında açıkça yer almayan ancak adil yargılanma hakkının etkin bir şekilde kullanılabilmesi için vazgeçilmez olan güvenceleri içtihadı yoluyla geliştirmiştir. Bu dinamik yorumlama, Sözleşme'nin güncel insan hakları standartlarına ve toplumsal ihtiyaçlara uyum sağlamasına olanak tanır.

AİHM'in bu yorumlayıcı rolü, insan hakları korumasının kapsamını Sözleşme'nin metinsel sınırlarının ötesine taşımaktadır. Bu durum, Türkiye dahil üye devletlere, iç hukuk sistemlerinde bu zımnen tanınan hakları güvence altına alma konusunda sürekli ve gelişen bir yükümlülük yükler. Bu dinamik yaklaşım, yalnızca Sözleşme'ye taraf devletler arasında daha yüksek bir adalet standardını teşvik etmekle kalmaz, aynı zamanda uluslararası mahkemelerin küresel insan hakları normlarını şekillendirme ve pekiştirmedeki kritik rolünü de vurgular.


2. AİHM'in Gerekçeli Karar Hakkına İlişkin Yaklaşımı ve İçtihatları


AİHM'e göre ulusal mahkemeler, kararlarını dayandırdıkları gerekçeleri yeterli ve açık bir şekilde belirtmek zorundadır. AİHM, gerekçeli karar hakkını değerlendirirken bir temyiz mahkemesi gibi davranmamakta, yani ulusal mahkemeler tarafından verilen kararların haklılık ve isabet durumunu değerlendirmemektedir. Bunun yerine, konuyu adil yargılanma hakkı kapsamında ele almaktadır.

AİHM, ancak açık bir keyfilik, tutarsızlık veya hukuki belirliliğe zarar verecek şekilde makul yorum sınırlarının aşılması hallerinde ihlal tespitinde bulunabilmektedir. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişmektedir. Mahkemelerin kararlarında yeterli gerekçe sunma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu, kişinin temyiz hakkından etkili bir şekilde yararlanabilmesi için önemlidir. Mahkemeler, tarafların beyanlarının dikkate alındığını göstermek ve taraflara haksız bir karara karşı başvuru imkânı sunmak için kararlarını gerekçeli yazmak zorunda olup, karar verilmesine neden olan temelleri yeterli açıklıkta ve ayrıca belirtmekle yükümlüdürler. Gerekçeli karar, taraflara davanın gerçekten incelendiğini göstermelidir. Yargılayan makam, tarafların iddialarını anlayarak yargıladığını ve böylece bir karara vardığını gerekçeyle yargıladığı özneye bildirmekle yükümlüdür. Bunlara hiç değinmeme, keyfi değerlendirmelere tabi kılma veya sadece şeklen değinip içeriklerini dikkate almamak gerekçeli karar hakkının ihlalini doğurur.

AİHM, önüne gelen başvurularda kararın gerekçesi yönünden incelemesini yaparken, tarafların gerekçeyi öğrenememesi, gerekçede tarafların sorularına cevap verilmemesi, kararın yetersiz gerekçe içermesi durumlarında başvurucunun hakkaniyete aykırı şekilde kendini savunma hakkından yoksun bırakılması halinde ihlalin olduğuna karar vermektedir. Mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir. Ancak, derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de, davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğunun gerekçeli karardan anlaşılması önemlidir.

AİHM'in yaklaşımı, gerekçeli karar hakkının sadece biçimsel bir zorunluluk olmadığını, aynı zamanda yargılamanın hakkaniyetini ve tarafların savunma haklarını doğrudan etkileyen bir güvence olduğunu gösterir. Mahkemenin ulusal kararların esasına girmemesi, onun bir temyiz mahkemesi gibi hareket etmediğini, aksine adil yargılanma hakkının temel ilkelerine uyulup uyulmadığını denetlediğini vurgular. Bu, yargısal keyfiliğin önlenmesi ve kararların hukuka uygunluğunun sağlanması açısından kritik bir rol oynar. Tarafların iddialarına yeterli ve makul bir yanıt verilmesi, yargılamanın ciddiyetini ve tarafların dinlendiğini hissetmelerini sağlar. Bu durum, yargı sistemine olan güveni artırır ve bireylerin hukuki güvenliklerini pekiştirir.


III. Gerekçeli Kararın İşlevleri ve Önemi



A. Keyfiliğin Önlenmesi ve Hukuki Güvenliğin Sağlanması


Gerekçeli karar, mahkemelerin verdiği kararın hukuka uygun olup olmadığının denetlenmesini sağlayarak keyfiliği önler. Hukuk devletinin yapısal gerekliliğini oluşturan gerekçelendirme yükümü, yargı yetkisinin meşruiyet ilkesi üzerinden temellendirilir. Yargı kararlarında rasyonel temellendirmeyi inşa eden, dava konusu bulgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı sağlayan karar gerekçesidir. Adalet sisteminin keyfiliğe karşı en önemli güvencesi, hâkimin somut verilerden hareketle ortaya koyduğu gerekçesidir.

Gerekçesiz ya da sözde gerekçeler içeren kararlar, sadece Anayasa'nın 141. maddesinin 3. fıkrasına ve ilgili diğer kanun hükümlerine aykırı olmakla kalmaz, aynı zamanda adil yargılanma hakkına ve hak arama özgürlüğüne aykırılıktır. Bu nedenle her gerekçesiz karar, bir temel hak, bir insan hakkı ihlalidir. Gerekçeli karar hakkı, bireyi keyfilikten koruyan ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) tarafından somutlaştırılan daha genel bir prensibe dayanmaktadır. AİHM tarafından somutlaştırılarak bireyi keyfilikten koruyan gerekçeli karar hakkı, ulusal mahkeme kararının, bir tarafça olaylara ve hukuka, maddi veya usule ilişkin ileri sürülen argümanların esas yönlerine yeterince yanıt verebilecek kadar yeterli ve makul gerekçeler içermesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Gerekçeli karar, yargısal kararların denetlenebilirliğini sağlayarak yargının keyfi uygulamalarını engeller. Bir kararın neden verildiği açıkça belirtilmediğinde, o kararın hukuka uygun olup olmadığını anlamak veya denetlemek mümkün olmaz. Bu durum, yargı yetkisinin sınırsız ve denetimsiz bir güce dönüşme riskini taşır. Gerekçe, yargıcın somut olgular ve hukuki kurallar arasında kurduğu bağlantıyı göstererek, kararın rasyonel ve objektif bir temele dayandığını kanıtlar. Bu şeffaflık, hukuki güvenliği sağlar; zira bireyler, yargı kararlarının öngörülebilir ve tutarlı bir şekilde verildiğini bilirler. Gerekçesiz kararların temel bir insan hakkı ihlali olarak kabul edilmesi, bu hakkın bireylerin hukuki güvenliklerini ve adil yargılanma haklarını korumadaki merkezi rolünü pekiştirir. Böylece, yargı sistemi, bireylerin haklarını güvence altına alan ve keyfiliğe karşı bir kalkan görevi gören bir mekanizma haline gelir.


B. Temyiz ve Kanun Yollarına Etkili Başvuru İmkanı


Gerekçeli karar, tarafların temyiz hakkını kullanabilmelerini ve kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getirmektedir. AİHM'e göre ulusal mahkemelerin, kararlarını dayandırdıkları gerekçeleri yeterli açık bir şekilde belirtmeleri gerekmektedir. Bu, kişinin temyiz hakkından yararlanabilmesi için önemlidir. Mahkemeler, tarafların beyanlarının dikkate alındığını göstermek ve taraflara haksız bir karara karşı başvuru imkânı sunmak için kararlarını gerekçeli yazmak zorunda olup, karar verilmesine neden olan temelleri yeterli açıklıkta ve ayrıca belirtmekle yükümlüdürler.

Gerekçeli kararın ceza davasının taraflarına tebliği zorunludur. Anayasa Mahkemesi de gerekçeli kararın ilgilisine tebliğ edilmemesi nedeniyle mahkemeye etkili erişim hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Yargıtayın denetim işlevini yerine getirebilmesi için incelemeye konu hükmün (gerekçeli kararın) gerekçe bölümünde, mevcut delillerin gösterilmesi ve tartışılması, hükmün şahsileştirilmesi gerekir.

Gerekçeli karar, kanun yollarına başvurunun temelini oluşturur. Bir kararın neden verildiği bilinmeden, o karara karşı hangi hukuki argümanlarla itiraz edileceği veya hangi hukuki hataların yapıldığı tespit edilemez. Bu durum, bireylerin üst mahkemeler nezdinde haklarını arama ve savunma yeteneklerini doğrudan etkiler. Gerekçeli kararın tebliği zorunluluğu ve tebliğ edilmemesinin mahkemeye etkili erişim hakkını ihlal etmesi, bu hakkın sadece bir hüküm verme değil, aynı zamanda bu hükmün dayanaklarını öğrenme ve buna karşı hukuki yolları kullanma hakkını da içerdiğini gösterir. Yargıtay gibi denetim mercilerinin, kararın gerekçe bölümünde delillerin tartışılmasını ve hükmün kişiselleştirilmesini istemesi, gerekçenin sadece bir özet değil, aynı zamanda kapsamlı bir analiz ve değerlendirme içermesi gerektiğini vurgular. Bu sayede, üst mahkemeler, ilk derece mahkemesinin muhakeme sürecini doğru bir şekilde denetleyebilir ve adil bir yargılamanın sağlanıp sağlanmadığını belirleyebilir.


C. Tarafların Bilgilenmesi ve Yargıya Güvenin Artırılması


Gerekçeli karar, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerini sağlar. Davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağlar. Demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması bakımından gereklidir. Gerekçeli karar, taraflara davanın gerçekten incelendiğini göstermelidir. Yargılayan makam, tarafların iddialarını anlayarak yargıladığını ve böylece bir karara vardığını gerekçeyle yargıladığı özneye bildirmekle yükümlüdür.

Gerekçe, kamuoyunda kararın tartışılabilmesini ve kabul görmesini, böylelikle de yargıya güven duyulmasını mümkün kılar. Yargılama faaliyetinin sonunda erişilen, esasa ve usule ilişkin tüm hususların değerlendirildiği, uyuşmazlığın giderilmesine yönelik hükmü içeren gerekçeli karar, tarafların ve hatta kamunun hukuk düzenine olan güvenini pekiştirmektedir.

Gerekçeli karar, yargılamanın tarafları için "neden" sorusunun cevabını sunar. Bu, tarafların yargılama sürecine olan güvenini doğrudan etkiler; zira iddialarının ve savunmalarının mahkeme tarafından dikkate alındığını ve değerlendirildiğini görmeleri, adaletin tecelli ettiğine dair inançlarını güçlendirir. Bu şeffaflık, sadece bireysel davalarda değil, genel olarak yargı sisteminin meşruiyeti ve kamuoyu nezdindeki itibarı için de hayati öneme sahiptir. Demokratik bir toplumda, yargı kararlarının halk adına verilmesi, bu kararların nedenlerinin halk tarafından anlaşılabilir olmasını gerektirir. Bu durum, yargı sisteminin hesap verebilirliğini artırır ve keyfi kararların önüne geçilmesine yardımcı olur. Kamuoyunun yargıya güven duyması, hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlam bir zeminde ilerlemesini sağlar ve toplumsal istikrarın korunmasına katkıda bulunur.


D. Öğretici Olma ve İçtihat Hukukunun Gelişimi


Gerekçe, yargı mercilerinin yargısal etkinliklerine konu eylem, işlem ve kararlarının doğru, haklı, yasal, makul, vicdana uygun ve denetlenmesine olanak verecek şekilde temellendirilmesi olarak tanımlanabilir. Gerekçeli karar hakkı, yargılama sürecinde doğru ve sağlıklı düşünceyi etkin kılma, öğretici olma ve içtihat hukukunun oluşmasını sağlama gibi çok önemli işlevlere sahiptir. Hakimin kararlarında ilmi ve kazai içtihatlardan yararlanması hükmü de kararın gerekçelendirilmesi lüzumuna işaret eder. Böylece hakim bir yandan kendini meslek içinde eğitecek, geliştirecek, diğer yandan da hukuk bilimindeki gelişmeleri kararlarına yansıtarak, hukuku geliştirecektir.

Gerekçe, hükmün dayandırıldığı hukuki esasları gösterir ve hükümde varılan sonuç ile maddi vakıalar arasında bir köprü işlemi görür.

Gerekçeli kararlar, sadece mevcut uyuşmazlığı çözmekle kalmaz, aynı zamanda hukukun gelişimine de katkıda bulunur. Yargıçların kararlarını detaylı bir şekilde gerekçelendirmesi, hukuki muhakeme süreçlerini ve hukuki yorumları açığa çıkarır. Bu durum, diğer yargıçlar, hukukçular ve akademisyenler için bir öğrenme ve referans kaynağı oluşturur. Gerekçeler aracılığıyla, hukuki ilkelerin somut olaylara nasıl uygulandığı, delillerin nasıl değerlendirildiği ve hukuki boşlukların nasıl doldurulduğu anlaşılır hale gelir. Bu şeffaflık, içtihat hukukunun tutarlı ve öngörülebilir bir şekilde gelişmesine olanak tanır. Yargıçların bilimsel ve yargısal içtihatlardan yararlanma yükümlülüğü, hukukun dinamik bir alan olduğunu ve sürekli olarak gelişmesi gerektiğini gösterir. Gerekçeli kararlar, bu gelişimin bir parçası olarak, hukukun yaşayan bir organizma gibi evrilmesine ve değişen toplumsal ihtiyaçlara cevap vermesine yardımcı olur.


IV. Gerekçeli Kararın Nitelikleri ve Unsurları



A. Makul ve Yeterli Gerekçe Kavramı


Gerekçeli karar hakkı kapsamında, mahkemelerin kararlarında yeterli ve makul gerekçe sunma yükümlülüğü bulunmaktadır. Gerekçe, iddia ya da savunmanın dayanağı olarak gösterilmiş bulunan olguların hangisinin hükme dayanak yapıldığının, birinin diğerine neden üstün tutulduğunun anlaşılmasının tek aracıdır. Çünkü gerekçe, hükmün dayandırıldığı hukuki esasları gösterir ve hükümde varılan sonuç ile maddi vakıalar arasında bir köprü işlemi görür.

Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzeni tarafından hangi nedenle haklı veya haksız göründüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Yeterli gerekçe ise mahkeme kararlarının adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte olarak açıklanmasıdır.

Makul ve yeterli gerekçe, yargısal kararların sadece biçimsel olarak değil, içeriksel olarak da sağlam bir temele dayanmasını sağlar. Gerekçenin, hükme esas alınan olguları ve bu olguların neden tercih edildiğini açıkça ortaya koyması, kararın keyfi olmadığını ve mantıksal bir silsile içinde alındığını gösterir. Bu, tarafların ve kamuoyunun kararın arkasındaki muhakemeyi anlamasına olanak tanır. Olaylar ile hüküm arasındaki bağlantının net bir şekilde kurulması, kararın hukuki tutarlılığını pekiştirir. Kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta ve özenle seçilmiş ifadelerle yazılan bir gerekçe, kararın denetlenebilirliğini artırır ve hukuki belirsizliği ortadan kaldırır. Yeterli gerekçe, adaletin gerektirdiği ölçüde açıklık ve derinlik sunarak, tarafların haklı ya da haksız bulunma nedenlerini tam olarak kavramalarını sağlar. Bu, yargılamanın hakkaniyetine olan inancı güçlendirir ve adaletin sadece sağlanmakla kalmayıp, aynı zamanda anlaşılır bir şekilde sunulduğunu gösterir.


B. Gerekçenin Taşıması Gereken Unsurlar (AYM ve AİHM Kriterleri)


Anayasa Mahkemesi (AYM), gerekçeli karar hakkına yönelik başvuruları karara bağlarken bazı unsurların ön plana çıktığını belirtmektedir. Bu unsurlar şunlardır:

  • Gerekçe, konuyla ilgili olmalıdır: Sunulan gerekçelerin davanın esasını oluşturan konularla doğrudan bağlantılı olması gerekir.

  • Gerekçe, yeterli açıklama içermelidir: Kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki iddia veya itirazlara ayrı ve açık yanıt verilmesi gerekir. Derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de, davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğunun gerekçeli karardan anlaşılması önemlidir.

  • Gerekçe, makul olmalıdır: Kararın dayandığı nedenlerin mantıklı ve hukuka uygun olması beklenir.

  • Gerekçenin çelişkili olmaması gerekir: Gerekçe ile hüküm arasında veya gerekçenin kendi içinde çelişki bulunmamalıdır.

Bu sayılan unsurların tahdidi (sınırlayıcı) olmadığı da eklenmektedir. AİHM de benzer şekilde, mahkemelerin her türlü kararlarında gerekçeye yer verilmesi yükümlülüğüne değinerek aksi durumun, adil yargılanma hakkının ihlâli ile neticeleneceğine işaret etmiştir. AİHM tarafından kanuni unsurları taşıyan bir gerekçeye dayanılmaksızın sadece ilgili mevzuat hükmüne atıfta bulunmakla yetinilmesi, gerekçeli karar hakkının, dolayısıyla adil yargılanma hakkının, ihlâli olarak kabul edilir.

Bu kriterler, gerekçenin sadece var olmasının yeterli olmadığını, aynı zamanda belirli bir kalite ve derinlik taşıması gerektiğini vurgular. Gerekçenin konuyla ilgili olması, kararın davanın özüne odaklandığını gösterir. Yeterli açıklama içermesi, özellikle kararın sonucunu etkileyebilecek iddialara net yanıtlar verilmesini gerektirir; bu, tarafların dinlendiğini ve argümanlarının ciddiye alındığını hissetmelerini sağlar. Makuliyet, gerekçenin mantıksal tutarlılığını ve hukuki geçerliliğini temin eder. Çelişkisizlik ise, kararın içsel bütünlüğünü ve güvenilirliğini korur. Bu unsurların eksikliği veya ihlali, yargısal kararın denetlenebilirliğini ortadan kaldırır ve adil yargılanma hakkının temel bir ihlali olarak kabul edilir. Bu durum, yargı organlarının sadece bir karar vermekle yükümlü olmadığını, aynı zamanda bu kararın dayanaklarını şeffaf, tutarlı ve anlaşılır bir şekilde sunma sorumluluğunu da taşıdığını gösterir.


C. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) Hükümleri


Gerekçeli mahkeme kararının nasıl yazılacağı hususu CMK m.230, 232 ve HMK m.297, 298'de düzenlenmiştir. Hakim gerekçeli kararı yazarken ilgili kanun maddesinde belirtilen hususlara dikkat ederek yazmalıdır. Kararın neden, nasıl, hangi hukuki gerekçe ve deliller değerlendirilerek verildiği gerekçeli kararda yer almalıdır. Gerekçeli mahkeme kararındaki en önemli nokta, karara bakarak mahkemenin keyfilikten uzak, hukuka uygun verilip verilmediğinin anlaşılabilecek şekilde olmasıdır.

HMK Madde 297/1'deki Unsurlar: HMK Madde 297/1, gerekçeli kararda bulunması gereken unsurları detaylandırır :

  • Mahkemenin ve hükmü veren hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkemenin çeşitli sıfatlarla görev yapması hâlinde hükmün hangi sıfatla verildiği.

  • Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaraları, varsa kanunî temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adresleri.

  • Tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebepler.

  • Hüküm sonucu, yargılama giderleri, taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi ve varsa kanun yolları ve süresi.

  • Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzaları.

  • Gerekçeli kararın yazıldığı tarih.

Ayrıca, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekmektedir. Gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulması HMK 297. maddesine aykırı olup bozma gerektirir.

CMK Madde 34'teki Unsurlar: CMK Madde 34, hâkim ve mahkemelerin her türlü kararının, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılmasını zorunlu kılar. Gerekçenin yazımında CMK 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.

Bu kanuni düzenlemeler, gerekçeli kararın sadece varlığını değil, aynı zamanda içeriğini ve yapısal özelliklerini de belirler. HMK ve CMK'daki detaylı hükümler, yargıçlara kararlarını nasıl gerekçelendirecekleri konusunda yol gösterir ve tarafların adil yargılanma hakkının bir parçası olarak ne tür bir gerekçe bekleyebileceklerini ortaya koyar. Özellikle HMK'daki detaylı unsurlar, kararın her aşamasının (iddia, savunma, delil toplama, değerlendirme, hukuki sonuç) gerekçede yer almasını zorunlu kılar. Gerekçe ile hüküm fıkrası arasındaki çelişkinin bozma sebebi olması, yargısal kararların içsel tutarlılığının ne denli önemli olduğunu gösterir. Bu kanuni çerçeve, yargısal keyfiliğin önlenmesi ve kararların hukuka uygunluğunun denetlenebilirliği için somut bir zemin sunar.


D. Kısa Karar ile Gerekçeli Karar Arasındaki Uyumsuzluk


Kısa karar, bir davayı sona erdiren (Niha-i) temyizi mümkün olan son kararlardandır. Gerekçeli kararın kısa karara uygun olmaması, usul ve kanuna aykırılık teşkil eder ve Yargıtay kararlarınca bozma nedeni olarak kabul edilmiştir. Gerekçe ile hüküm birbirine bağlı olup, çelişki bulunmaması gerekir. Nitekim, HMK'nın 298/2. maddesinde de gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı açıkça düzenlenmiştir.

Kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki uyumsuzluk, yargısal süreçte ciddi bir hukuki sorundur. Kısa karar, yargılamanın sonunda açıklanan ve hükmün özetini içeren ilk beyandır. Gerekçeli karar ise, bu kısa kararın dayandığı tüm hukuki ve fiili nedenleri detaylandıran tam metindir. Bu iki karar arasında bir çelişkinin bulunması, hukuki belirsizliğe yol açar ve tarafların yargılamaya olan güvenini sarsar. Zira taraflar, açıklanan kısa karara göre hareket etme eğiliminde olsalar da, asıl hukuki dayanak gerekçeli kararda yer alır. Eğer gerekçeli karar, kısa karardan farklı bir sonuca veya gerekçeye dayanıyorsa, bu durum, yargılamanın tutarsız olduğunu ve hukuki güvenlik ilkesinin ihlal edildiğini gösterir. Bu nedenle, Yargıtay'ın bu tür uyumsuzlukları bozma nedeni olarak kabul etmesi, yargısal kararların içsel tutarlılığının ve öngörülebilirliğinin sağlanması açısından hayati öneme sahiptir. Bu, yargıçların kararlarını verirken ve gerekçelendirirken azami dikkat ve özen göstermeleri gerektiğini vurgular.


V. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali ve Hukuki Yollar



A. İhlal Halleri ve AYM/AİHM İçtihadı


Gerekçeli karar hakkı kapsamında birçok farklı ihlal iddiası ortaya çıkabilmektedir. AİHM kararlarında da belirtildiği üzere, gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişmektedir.

Yaygın İhlal Halleri:

  • Gerekçesizlik veya Yetersiz Gerekçe: Bir yargı kararının gerekçesiz olması adil yargılanma hakkının ihlalini oluşturacağı gibi, yetersiz bir gerekçe de aynı sonucu doğurabilecektir. Sadece ilgili mevzuat hükmüne atıfta bulunmakla yetinilmesi, gerekçeli karar hakkının ihlâli olarak kabul edilir.

  • İlgili ve Yeterli Yanıt Verilmemesi: Mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında "ilgili ve yeterli bir yanıt" vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir. Derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de, davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğunun gerekçeli karardan anlaşılması önemlidir. Davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki iddia veya itirazlara ayrı ve açık yanıt verilmesi gerekir.

  • Çelişkili Gerekçe: Gerekçenin çelişkili olmaması gerekir. Gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulması HMK 297. maddesine aykırı olup bozma gerektirir.

  • Gerekçenin Konuyla İlgisiz Olması veya Makul Olmaması: Gerekçenin konuyla ilgili olmaması veya makul olmaması da ihlal nedeni sayılır.

  • Gerekçeli Kararın Tebliğ Edilmemesi: Gerekçeli kararın ceza davasının taraflarına tebliği zorunludur. Anayasa Mahkemesi de gerekçeli kararın ilgilisine tebliğ edilmemesi nedeniyle mahkemeye etkili erişim hakkının ihlâl edildiğine hükmetmiştir.

Örnek AİHM Kararları:

  • Sencer Başat ve diğerleri: AİHM, temyiz aşamasında sunulan emsal kararın ve cinsiyet eşitliği/ayrımcılık iddialarının Danıştay tarafından değerlendirilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

  • Aziz Bankur ve diğerleri: Anayasa Mahkemesi, 14 Haziran 2023 tarihinde Aziz Bankur ve diğerleri başvurusunda, mahkemelerin "vazife malullüğü" kararının iptaline ilişkin davadaki etkili iddiayı ele almaması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bölge idare mahkemesi, polis memurlarının görevlendirme amacını değerlendirmemiş ve kazanın terörle mücadele amacıyla bağlantısını açıklamamıştır.

  • Orlen Lietuva Limited Şirketi/Litvanya: AİHM, ulusal mahkemenin önceki içtihatlarından farklı bir karar vermesini yeterli ve makul gerekçeyle açıkladığı için adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine hükmetmiştir. Bu durum, çelişkili kararların hukuki belirliliği zedeleyebileceği ve kamu güvenini sarsabileceği, ancak yüksek mahkemelerin yerleşik içtihattan ayrılırken daha güçlü gerekçeler sunması gerektiği ilkesini vurgular.

Gerekçeli karar hakkının ihlali, yargısal sürece olan güveni zedeleyen ve bireylerin hak arama özgürlüğünü kısıtlayan ciddi bir durumdur. Gerekçenin yetersizliği, çelişkili olması veya temel iddialara yanıt vermemesi, kararın denetlenebilirliğini ortadan kaldırır ve yargısal keyfiliğe zemin hazırlar. Özellikle AİHM ve AYM'nin içtihatları, gerekçenin sadece biçimsel bir zorunluluk olmadığını, aynı zamanda kararın içeriğiyle ve tarafların argümanlarıyla uyumlu, mantıklı ve açıklayıcı olması gerektiğini vurgular. Bu içtihatlar, ulusal mahkemelere, verdikleri kararların arkasındaki muhakemeyi şeffaf bir şekilde ortaya koyma ve hukuki güvenlik ilkesini koruma konusunda daha yüksek bir standart belirler.


B. Hukuki Yollar ve Başvuru Mekanizmaları


Gerekçeli karar hakkının ihlali durumunda başvurulabilecek çeşitli hukuki yollar bulunmaktadır:

  • Temyiz ve İstinaf Kanun Yolları: İlk derece mahkemesi veya istinaf mahkemesi tarafından gerekçe eksikliğinin giderilmesi, Yargıtay'ın denetim işlevini yerine getirebilmesi için önemlidir. Yargıtay, gerekçe eksikliğini giderecek şekilde karar vererek gerekçeli karar hakkının telafi edilmesini sağlayabilir. Kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki uyumsuzluk da Yargıtay tarafından bozma nedeni olarak kabul edilmektedir.

  • Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvurusu: Gerekçesiz kararın bir insan hakkı ihlali olduğu bilinci ve gerekçesiz karar karşısında AİHM'ne bireysel başvuru hakkının kullanılması, hukukumuzu sözde gerekçe tehlikesinden kurtarabilir. Anayasa Mahkemesi, gerekçeli karar hakkına ilişkin verdiği ihlal kararlarının sonuçlarını açıklamaktadır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurularda ilgili ve yeterli bir gerekçe belirtilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verebilmektedir.

  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başvurusu: AİHM, gerekçeli karar hakkını adil yargılanma hakkı kapsamında ele almakta ve ulusal mahkemelerin kararlarında yeterli gerekçe sunma yükümlülüğünü içermektedir. AİHM önüne gelen başvurularda kararın gerekçesi yönünden incelemesini yaparken, tarafların gerekçeyi öğrenememesi, gerekçede tarafların sorularına cevap verilmemesi, kararın yetersiz gerekçe içermesi durumlarında başvurucunun hakkaniyete aykırı şekilde kendini savunma hakkından yoksun bırakılması halinde ihlâlin olduğuna karar vermektedir.

Gerekçeli karar hakkının ihlali durumunda, bireylerin ulusal yargı yollarını tüketmeleri gerekmektedir. Bu, öncelikle temyiz ve istinaf gibi olağan kanun yollarına başvurmayı içerir. Bu yollarla ihlalin giderilememesi durumunda, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapılabilir. Anayasa Mahkemesi, bu başvuruları incelerken hem Anayasa'nın ilgili maddelerini hem de AİHM içtihatlarını dikkate alır. Eğer Anayasa Mahkemesi de ihlal kararı verirse, bu durum ilgili mahkeme kararının yeniden değerlendirilmesine yol açabilir. Ulusal yolların tamamının tüketilmesi ve ihlalin devam etmesi halinde ise, AİHM'e başvuru imkanı bulunmaktadır. Bu çok katmanlı başvuru mekanizması, gerekçeli karar hakkının ulusal ve uluslararası düzeyde etkin bir şekilde korunmasını sağlar ve bireylerin hak arama özgürlüğünü güvence altına alır.


C. İhlal Kararlarının Sonuçları


Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli karar hakkına ilişkin verdiği ihlal kararlarının önemli sonuçları bulunmaktadır. Bu kararlar, ilgili yargı mercilerinin kararlarını yeniden gözden geçirmesini ve ihlali giderecek şekilde hareket etmesini gerektirebilir. Örneğin, Anayasa Mahkemesi'nin Aziz Bankur başvurusunda verdiği ihlal kararı, bölge idare mahkemesinin kararının ilgili ve yeterli gerekçeden yoksun olduğunu tespit etmiştir. Bu tür ihlal kararları, yargı sisteminin kendini düzeltmesi ve daha yüksek standartlarda gerekçelendirme yapması için bir baskı unsuru oluşturur.

Yargıtay da gerekçeli karar hakkının ilk derece veya istinaf mahkemesi tarafından ihlal edilmesi halinde, gerekçe eksikliğini giderecek şekilde karar vererek ihlalin telafi edilmesini sağlayabilir. Bu durum, üst mahkemelerin denetim görevinin sadece hukuki hataları düzeltmekle kalmayıp, aynı zamanda adil yargılanma hakkının temel unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının sağlanmasını da kapsadığını gösterir.

AİHM'in ihlal kararları ise, ulusal hukuk sistemleri üzerinde daha geniş bir etki yaratır. AİHM kararları, iç hukukta yapılan işlem veya eylemin Sözleşme hükümlerini ihlal edip etmediğine yöneliktir. Bu kararlar, ilgili devletin insan hakları standartlarını yükseltmesi ve benzer ihlallerin gelecekte yaşanmasını önlemek için yasal ve idari düzenlemeler yapması yönünde bir teşvik oluşturur. Ayrıca, AİHM'in verdiği ihlal kararları sonucunda, ilgili devletin başvurucuya tazminat ödemesi gerekebilir. Bu mali yükümlülük, devletlerin insan hakları ihlallerini önleme ve giderme konusundaki sorumluluklarını pekiştirir.

İhlal kararlarının sonuçları, gerekçeli karar hakkının sadece teorik bir kavram olmadığını, aynı zamanda somut hukuki ve pratik sonuçları olan, etkin bir temel hak olduğunu gösterir. Bu kararlar, yargı organlarının hesap verebilirliğini artırır, hukuki güvenliği sağlar ve bireylerin adil yargılanma hakkına olan inancını güçlendirir.


VI. Sonuç


Gerekçeli karar hakkı, Türkiye'de ve uluslararası hukukta adil yargılanma hakkının temel bir unsuru olarak kabul edilen, yargısal kararların hukuki ve fiili dayanaklarını açıklama yükümlülüğünü ifade eden vazgeçilmez bir haktır. Bu hak, Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi ve AİHM içtihatları ile güvence altına alınmıştır. Türk Anayasa Mahkemesi'nin ve Yargıtay'ın içtihatları, bu hakkın kapsamını ve önemini sürekli olarak pekiştirmektedir.

Gerekçeli kararın varlığı, yargısal keyfiliğin önlenmesi, hukuki güvenliğin sağlanması, tarafların kanun yollarına etkili başvuru yapabilmesi, yargıya olan güvenin artırılması ve içtihat hukukunun sağlıklı bir şekilde gelişimi açısından hayati bir işlev görmektedir. Bir gerekçenin makul, yeterli, ilgili, çelişkisiz olması ve kararın sonucunu değiştirebilecek iddialara yanıt vermesi esastır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu, gerekçeli kararın biçimsel ve içeriksel unsurlarını detaylı bir şekilde düzenleyerek bu hakkın somutlaşmasını sağlamaktadır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki uyumsuzluk dahi, yargısal kararların içsel tutarlılığını sağlamak adına bozma nedeni olarak kabul edilmektedir.

Gerekçeli karar hakkının ihlali durumunda, bireylerin temyiz, istinaf, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru ve nihayetinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru gibi çeşitli hukuki yolları mevcuttur. Bu başvuru mekanizmaları, ihlallerin giderilmesi ve yargı sisteminin insan hakları standartlarına uygun hareket etmesi için önemli bir denetim ve düzeltme aracıdır. İhlal kararları, yargı organlarını daha şeffaf, hesap verebilir ve adil yargılama ilkelerine uygun hareket etmeye teşvik ederek, hukukun üstünlüğü ilkesinin güçlenmesine katkıda bulunur.

Sonuç olarak, gerekçeli karar hakkı, sadece bir usul kuralı olmanın ötesinde, demokratik bir hukuk devletinde adaletin temel direklerinden biridir. Bu hak, yargısal gücün meşruiyetini ve hesap verebilirliğini sağlayarak, bireylerin hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasında merkezi bir rol oynamaktadır.

Comments


bottom of page