Türk Hukukunda Bilirkişi Raporu Kurumu: Temel İlkeler, Usul ve Uygulamalar Üzerine Kapsamlı Bir Analiz
- aslankriminal35
- 5 saat önce
- 9 dakikada okunur

I. Giriş: Bilirkişi Raporu Kavramı ve Hukuki Niteliği
A. Tanım ve Amaç
Bilirkişi raporu, çözümü hâkimin veya savcının hukuki bilgisi dışında kalan, özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren bir konuda, yargı mercilerine yardımcı olmak amacıyla bağımsız ve tarafsız bir uzmanın hazırlayıp sunduğu yazılı veya sözlü görüş ve değerlendirmeyi içeren bir belgedir. Bu kurum, Türk hukuk sisteminde ceza ve hukuk davalarında adaletin doğru bir şekilde tecelli etmesini sağlamak için hayati bir rol oynamaktadır. Bilirkişilik, yargılamanın konusu olan uyuşmazlıklara ilişkin meselelerin aydınlatılmasında, delillerin teknik mahiyetinin belirlenmesinde ve değerlendirilmesinde bir araç işlevi görür.
Bu raporun temel amacı, mahkeme kararlarına etki edebilecek bilimsel, teknik veya mesleki konulara ilişkin karmaşık bilgileri basitleştirerek, hâkimin vicdani kanaatini oluşturması için sağlam bir zemin hazırlamaktır. Bilirkişinin görevlendirilmesi, hâkimin uzmanlık alanı dışında kalan konularda doğru ve adil bir hüküm tesis etme ihtiyacından kaynaklanır. Bu nedenle, bilirkişi raporunun içeriği, mahkemenin karar verirken dikkate alabileceği önemli bir delil niteliği taşır ve adil bir yargılamanın sağlanmasında kritik bir rol oynar.
B. Bilirkişi Raporunun Delil Niteliği
Bilirkişi raporu, Türk yargılama hukuku açısından "takdiri delil" niteliğindedir. Bu, raporun mahkeme için güçlü bir delil olmasına rağmen , hâkimi hukuki olarak bağlayıcı olmadığı anlamına gelir. Hâkim, bilirkişi raporunu dosyada toplanan diğer tüm delillerle birlikte serbestçe değerlendirme yetkisine sahiptir. Bu durum, bilirkişinin sunduğu teknik bilgiyi esas alabilme özgürlüğünü hâkime tanırken, aynı zamanda hukuki değerlendirme ve nihai hüküm kurma yetkisini münhasıran hâkimde tutar.
Bu yaklaşım, bilirkişinin teknik otoritesi ile hâkimin hukuki otoritesi arasındaki dengenin korunmasına hizmet eder. Bilirkişi, bilimsel veya teknik konularda raporun doğruluğundan sorumluyken, hâkim bu teknik verileri hukuki normlara ve davanın bütününe uygulayarak adil bir karara ulaşır. Raporun güçlü bir delil olarak kabul edilmesi, onun sunduğu bilimsel veya teknik verilerin güvenilirliğinden kaynaklanır. Ancak, bu güç, hâkimin anayasal yargılama yetkisini kısıtlamaz. Dolayısıyla, bir bilirkişi raporu, hâkime kararını dayandıracağı sağlam bir zemin sunar; ancak hükmün kendisi olmaz. Hâkim, gerekçesini ortaya koymak suretiyle raporun aksine de karar verebilir.
II. Bilirkişilik Kurumunun Yasal Çerçevesi
A. Mevzuat Temeli
Bilirkişilik faaliyeti, temel olarak 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ve bu kanuna dayanılarak hazırlanan Bilirkişilik Yönetmeliği ile kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemeler, sadece adli yargı alanındaki değil, aynı zamanda idari yargı alanındaki tüm bilirkişilik faaliyetlerini de kapsar.
Bunun yanı sıra, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) gibi usul kanunları da yargılama içindeki bilirkişilik süreçlerini detaylandırır. Örneğin, HMK m.279 ve HMK m.281, bilirkişi raporunun içeriğini, hazırlanma usulünü ve rapora itiraz süreçlerini ayrıntılı olarak düzenlemektedir. Bu yasal çerçeve, bilirkişilik kurumunun rastgele atamalarla yürütülen bir faaliyet olmaktan çıkarılarak, merkezi ve denetimli bir mesleki sürece dönüştürüldüğünü göstermektedir. Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulan Bilirkişilik Daire Başkanlığı ve bilirkişilik bölge kurulları, bu kurumsallaşmanın en önemli göstergelerindendir. UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) entegrasyonu, başvuruların ve rapor gönderimlerinin elektronik ortamda yapılmasını sağlayarak süreci dijitalleştirmiş, şeffaflığı ve izlenebilirliği artırmıştır.
B. Bilirkişiye Başvurmanın Zorunlu Olduğu Haller
Türk hukukunda kural olarak bilirkişiye başvurmak, hakimin takdirinde olan bir husustur. Ancak, kanunlarda bilirkişi incelemesinin yapılmasının zorunlu tutulduğu belirli haller de bulunmaktadır. Bu durumlarda hâkimin takdir yetkisi daralır ve uzman görüşüne başvurulması bir yükümlülük haline gelir. Bu zorunlu haller arasında şunlar yer almaktadır:
Ceza Muhakemesi'nde:
Şüpheli veya sanığın akıl hastalığına ilişkin şüphelerin varlığı ve akıl sağlığının belirlenmesi.
Ölü muayenesi ve otopsi yapılması.
Sahte para ve değerli kâğıtlar üzerinde inceleme yapılması.
Yeni doğmuş bir çocuğun ölüsünün incelenmesi.
Zehirlenme şüphesinin bulunması.
Hukuk Davalarında:
Akıl hastalığına dayanılarak açılan boşanma davasında davalı eşin durumunun tespiti.
Akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle bir kişi hakkında hacir kararı verilmesi.
Bu zorunlu durumlarda bilirkişi, yargılama sürecinin ayrılmaz bir parçası haline gelmekte ve hâkimin kararının hukuka uygunluğu için temel bir gereklilik teşkil etmektedir.
III. Bilirkişinin Seçimi, Nitelikleri ve Yükümlülükleri
A. Bilirkişi Olma Şartları ve Başvuru Süreci
Bilirkişi olmak, belirli mesleki ve etik niteliklere sahip olmayı gerektiren bir süreçtir. Gerçek kişiler için aranan temel şartlar Bilirkişilik Kanunu ve Yönetmeliği'nde açıkça belirtilmiştir. Bu şartlar şunlardır:
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak.
Başvuru tarihinde 25 yaşını tamamlamış olmak.
Medeni haklarını kullanma ehliyetine sahip olmak.
Bilirkişilik yapacağı alanda en az üç yıl fiili mesleki deneyime sahip olmak. (Bazı kaynaklarda bu süre 5 yıl olarak da belirtilmektedir, bu durum yönetmeliklerdeki farklı uzmanlık alanlarına özgü ek şartlar olabileceğine işaret etmektedir).
Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile, kasten işlenen bir suçtan bir yıldan fazla hapis cezası almamış olmak.
Disiplin yönünden meslekten veya memuriyetten çıkarılmamış olmak.
Adalet Bakanlığı tarafından zorunlu tutulan bilirkişilik temel eğitimini başarıyla tamamlamış olmak.
Başvurular, Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen tarihlerde, ilgili adalet komisyonlarına veya UYAP Bilirkişi Portal'ı üzerinden yapılır. Başvurusu kabul edilen kişiler, üç yıl geçerli olmak üzere bilirkişilik yetki belgesi alır ve ilgili sicile kaydedilir.
B. Atanma ve Red Sebepleri
Bilirkişi, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde ise hâkim veya mahkeme tarafından re'sen atanabilir. Hukuk davalarında ise tarafların üzerinde anlaştığı bir kişi varsa hâkim bu kişiyi atayabileceği gibi, anlaşma sağlanamaması durumunda re'sen kendisi belirler.
Bilirkişinin, tıpkı hâkimin reddi gibi, tarafsızlığını zedeleyebilecek durumların varlığı halinde reddi istenebilir. Red isteminin gerekçesi ve dayandığı olgular açıkça belirtilmelidir. CMK m.69/2'ye göre, Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli, sanık ve müdafileri red hakkını kullanabilirler. Bilirkişinin taraflardan birinin dördüncü dereceye kadar yansoy hısımı olması, evlilik bağı kalmasa bile eski eşi olması gibi durumlar reddedilme sebebidir. Ancak, aynı davada daha önceden tanık olarak dinlenmiş olmak bir red sebebi olarak kabul edilmemektedir.
C. Bilirkişinin Görev ve Sorumlulukları
Bilirkişinin görevi, belirli yükümlülükleri de beraberinde getirir. Bilirkişi, dürüstlük, bağımsızlık, tarafsızlık ve objektiflik ilkeleri çerçevesinde hareket etmek zorundadır. Bu ilkeler, bilirkişinin yargılamanın bağımsız bir aktörü olarak konumlandırılmasının temelini oluşturur.
Bilirkişinin yerine getirmesi gereken temel yükümlülükler şunlardır:
Görevi Kabul Yükümlülüğü: Haklı bir mazereti olmadıkça kendisine verilen görevi kabul etmek zorundadır. Kabul etmemesi halinde hukuki ve cezai sorumlulukları saklı kalır.
Süresinde Rapor Sunma: Bilirkişi, görevlendirildiği andan itibaren işin niteliğine göre en fazla üç aylık süre içerisinde raporunu tamamlayarak ilgili mercie sunmakla yükümlüdür. Zorunlu hallerde, bu süre bir defaya mahsus olmak üzere en çok üç ay daha uzatılabilir. Süresinde raporunu sunmayan bilirkişi değiştirilebilir ve kendisine ödeme yapılmamasına karar verilebilir.
Hukuki ve Cezai Sorumluluk: Bilirkişi, raporundaki dikkatsizlik, tedbirsizlik veya ihmalden kaynaklanan zararlardan hukuki olarak sorumludur. Kasten gerçeğe aykırı rapor düzenlenmesi ise cezai sorumluluk gerektirir. Bu sorumluluk, bilirkişilik kurumunun güvenilirliğini ve adalete olan katkısını güvence altına almayı amaçlar.
Bilirkişinin bağımsızlığı ve atanma gücü arasındaki potansiyel gerilim, yasal düzenlemelerle dengelenmeye çalışılmaktadır. Sistem, bir yandan hâkimin teknik bilgiye erişimini sağlamak için bilirkişi atama yetkisini verirken, diğer yandan bilirkişinin taraflardan ve görevlendiren makamdan tamamen bağımsız kalmasını sağlamak amacıyla red hakkını ve etik ilkeleri sıkı bir şekilde düzenlemiştir.
IV. Bilirkişi Raporunun Hazırlanması ve İçeriği
A. Raporun Biçimsel ve İçeriksel Unsurları
Bilirkişi raporunun geçerli bir delil olarak kabul edilebilmesi için, kanun ve yönetmeliklerde belirtilen biçimsel ve içeriksel şartlara uygun olması gerekir. Raporun denetime elverişli olması, yani Yargıtay tarafından incelenebilir nitelikte olması büyük önem taşır. HMK m.279 ve Bilirkişilik Yönetmeliği'nin ilgili maddeleri uyarınca, bilirkişi raporunda bulunması gereken unsurlar şunlardır:
Dosya numarası ve görevlendiren merci bilgileri.
Davanın tarafları ile ilgili bilgiler.
Bilirkişinin görevlendirilme tarihi ve süresi.
İnceleme konusunun kapsamı ve sınırları.
Bilirkişinin yerinde yaptığı incelemelere ve dosyadaki belgelere ilişkin gözlem ve tespitler.
Ulaşılan sonucun hangi bilgi ve belgelere dayandığına dair ayrıntılı gerekçe. Gerekçesiz raporlar hükme esas teşkil edemez.
Eğer bir heyet raporuysa, bilirkişiler arasındaki farklı görüşlerin gerekçeleri açıkça belirtilmelidir.
Raporun düzenlendiği tarih ve bilirkişilerin imzaları. Heyet raporlarında tüm bilirkişilerin imzası zorunludur ve bu imzaların eksik olması Yargıtay'ca bozma nedeni sayılabilir.
Raporun sonuçlarını destekleyen şema, fotoğraf, kroki, harita gibi teknik ekler.
Raporda yer alması gereken bu unsurlar, raporun sadece bir görüş beyanı değil, metodolojik olarak doğru, kanıtlara dayanan ve gerekçesi açık bir bilimsel veya teknik çalışma olmasını zorunlu kılar. Bu, adil yargılanma hakkının bir gereğidir, zira tarafların ve üst mahkemelerin raporun dayandığı mantığı ve veri setini anlamasını ve eleştirmesini mümkün kılar.
Raporda Bulunması Gereken Unsurlar (HMK m.279 ve Bilirkişilik Yönetmeliği Uyarınca) | Açıklama |
Tarafların Bilgileri | Dava dosya numarası, görevlendiren merci bilgileri ve davanın taraflarının adı, soyadı, T.C. kimlik numaraları. |
İnceleme Konusu ve Sınırları | Bilirkişiye incelemesi için verilen konunun, cevaplaması gereken sorularla birlikte açıkça belirtilmesi. |
Yapılan Tespit ve Gözlemler | Bilirkişinin yerinde yaptığı inceleme, gözlemler ve ulaşılan teknik bulgular. |
Gerekçe ve Sonuç | Ulaşılan sonucun hangi bilgi, belge ve teknik analize dayandığını gösteren ayrıntılı gerekçe. Gerekçesiz raporlar hükme esas alınamaz. |
İmza ve Tarih | Raporun düzenlenme tarihi ve bilirkişinin imzası. Heyet raporlarında tüm üyelerin imzası zorunludur. |
Ekler | Raporun sonuçlarını destekleyen şema, harita, fotoğraf gibi yardımcı belgelerin eklenmesi. |
B. Etik ve Yöntemsel İlkeler
Bilirkişi raporunun hazırlanmasında dürüstlük, bağımsızlık ve tarafsızlık temel etik ilkelerdir. Bilirkişinin görüşünü beyan ederken, hiçbir idari makamdan veya davanın taraflarından emir, talimat veya tavsiye alamaması gerekir.
Raporda uyulması gereken en önemli ilkelerden biri, "hukuki değerlendirme yasağı"dır. Bilirkişi, raporunda veya sözlü açıklamalarında, çözümü uzmanlık bilgisini gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. Örneğin, bilirkişi bir makinenin arızasını teknik olarak tespit edebilir ancak bu arızanın "hileli bir fiil" olup olmadığına dair hukuki bir yorum yapamaz. Bu ayrım, yargılamanın sağlıklı işlemesi ve her bir aktörün kendi görev alanında kalması için esastır. Hâkimin görevi hukuku uygulamaktır; bilirkişinin görevi ise teknik bilgiyi sağlamaktır.
V. Yargılama Sürecinde Bilirkişi Raporunun Değerlendirilmesi ve İtiraz Usulü
A. Hâkimin Değerlendirme Yetkisi
Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir ederek karar verebileceği gibi, gerekçesini açıklayarak raporu reddedebilir. Hâkim, bilirkişi raporunu yetersiz, eksik veya çelişkili bulursa, taraflardan itiraz gelmese dahi kendiliğinden ek rapor veya yeni bir bilirkişi raporu isteyebilir. Bu durum, hâkimin yargılamanın doğru ve adil bir şekilde ilerlemesinden sorumlu olduğunu ve nihai kararın sağlam temellere dayanmasını sağlaması gerektiğini gösterir. Hâkim, vicdani kanaatini oluştururken, bilirkişinin uzmanlık alanını aşarak yaptığı hukuki yorumları dikkate almamalıdır.
B. Raporlara İtiraz ve Usuli Kazanılmış Hak Kavramı
Yargılama süreci içinde, tarafların bilirkişi raporuna itiraz etme hakları bulunur. Bu itirazlar, raporun içeriğindeki eksikliklere, çelişkilere veya metodolojik hatalara yönelik olabilir. Ancak, Yargıtay kararları, yetersiz veya hukuka uygun olmayan bir bilirkişi raporuna itiraz edilmemesinin, raporun kesinleştiği ve bir "usuli kazanılmış hak" doğurduğu anlamına gelmeyeceğini belirtmektedir. Hukuken hükme esas alınmaya elverişli olmayan bir rapor, taraflarca itiraz edilmemiş olsa dahi geçerli bir karar zemini oluşturmaz. Bu ilke, yargılamada sadece usul kurallarına şekilsel olarak uyulmasının yeterli olmadığını, aynı zamanda adaletin tecellisi için maddi gerçeğe ulaşılmasının da birincil öncelik olduğunu vurgular. Yargıtay, yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak hüküm kurulmasını usul ve yasaya aykırı bulmaktadır.
C. Çelişkili Raporlar
Bir davada birden fazla ve birbiriyle çelişkili bilirkişi raporu bulunması durumunda, hâkim bu çelişkileri gidermeden karar veremez. Bu durum, hukuki güvenilirliği sarsar ve adaletin tecellisini engeller. Çelişkinin giderilmesi için genellikle yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması yoluna gidilir. Bu süreç, yargılama makamının maddi gerçeği aydınlatma yükümlülüğünün bir gereğidir ve adaletin tesisini güvence altına alır.
VI. Uygulamadan Örnekler ve Vaka Analizleri
A. Sağlık Hukuku (Tıbbi Malpraktis) Davaları
Tıbbi malpraktis (hekim hatası) davalarında bilirkişi raporları, hekimin "özen borcunu" yerine getirip getirmediğini, meydana gelen zararın tıbbi bir hatadan mı yoksa öngörülebilir bir komplikasyondan mı kaynaklandığını belirlemede hayati öneme sahiptir. Örneğin, bir hastanın bel ağrısı şikayetiyle başvurduğu bir hastanede geçirdiği cerrahi operasyon sonucunda yürüme ve görme kaybı gibi zararların meydana gelmesi davasında, bilirkişi raporları ameliyat öncesi ve sonrası fiziksel muayene bulgularını karşılaştırarak kusur tespitine yönelik kritik bilgiler sağlar. Bir başka örnekte, davalı doktorun aydınlatılmış rıza yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği, bilirkişi raporundaki tespitlere dayanılarak incelenmiş ve dava konusu olmuştur.
B. Trafik Kazası Tazminat Davaları
Trafik kazalarından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davalarında, kusur oranlarının tespiti ve tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişi raporlarına başvurulur. Bilirkişiler, kaza tespit tutanağı ve diğer delilleri inceleyerek tarafların kusur oranlarını belirler ve destekten yoksun kalma, tedavi giderleri gibi zararları hesaplarlar. Yargıtay, uzman olmayan kişilerce hazırlanan raporların hükme esas alınamayacağını karara bağlamıştır. Örnek bir Yargıtay kararında, trafik kazasına bağlı ölüm tazminatı davasında, bilirkişi raporuyla belirlenen destek zararının, davacının rapor tarihi sonrasında yeniden evlenmesi nedeniyle hukuki normlar uyarınca evlenme tarihine kadar hesaplanması gerektiğine hükmedilmiştir. Bu karar, bilirkişinin teknik hesaplama yapması, hâkimin ise bu teknik verileri hukuki bir bağlamda değerlendirerek nihai kararı vermesi gerektiğini açıkça göstermektedir.
VII. Bilirkişi ve Tanığın Mukayesesi
A. Kavramsal Farklar
Bilirkişi ve tanık, yargılama sürecinde farklı rollere ve işlevlere sahip iki ayrı kurumdur. Temel fark, sundukları bilginin kaynağında yatar. Tanık, bir olayı bizzat görmüş, duymuş veya yaşamış, yani o olayın görgüye dayalı bilgisini sunan kişidir. Bilirkişi ise, davanın konusu olan olaya yabancı olan, ancak uzmanlık bilgisiyle o olayın teknik boyutlarını aydınlatan kişidir. Tanık sadece bildiğini anlatır ve bu konuda herhangi bir uzmanlık görüşü sunmazken, bilirkişi tamamen teknik veya bilimsel bir konuda görüş bildirir.
B. Yargılama Sürecindeki Farklar
Bilirkişi ve tanığın yargılama sürecindeki konumları ve sorumlulukları da farklıdır. Her ikisinin de beyanı "takdiri delil" niteliğinde olsa da, mahkemenin bu delillere olan güveni ve değerlendirme biçimi farklılık gösterir. Tanıklar, geçmişteki gözlemlerine dayanarak beyan verirken, yanılabilir, unutabilir veya yalan söyleyebilirler. Mahkeme bu riskler nedeniyle tanık beyanlarını son derece dikkatli değerlendirir. Buna karşın, bilirkişi raporu, bilimsel yöntemlere, denetlenebilir verilere ve gerekçeli analizlere dayanmak zorundadır. Bu durum, bilirkişinin sunduğu raporun yargılamada daha yüksek bir teknik ağırlığa sahip olmasının temel nedenidir.
Ayrıca, bilirkişi kasıt veya ağır ihmalden dolayı verdiği gerçeğe aykırı rapor nedeniyle hukuki ve cezai olarak sorumlu tutulabilir. Tanığın sorumluluğu ise genellikle yalancı şahitlik ile sınırlıdır. Son olarak, bilirkişi heyet halinde görevlendirilebilirken, tanıklar tekil olarak dinlenir.
Kriter | Bilirkişi | Tanık |
Bilginin Kaynağı | Olaya yabancı, uzmanlık bilgisine dayalı görüş. | Olayı bizzat görmüş veya duymuş, görgüye dayalı beyan. |
Yargılamadaki Rol | Hâkime teknik konularda yardımcı olan uzman. | Geçmişteki gözlemlerini aktaran görgü tanığı. |
Görevin Niteliği | Teknik/bilimsel konularda görüş bildirmek. | Yalnızca gördüğünü ve duyduğunu anlatmak. |
Atanma Şekli | Hâkim/savcı veya tarafların onayı ile görevlendirilir. | Mahkeme tarafından davet edilir. |
Sorumluluk | Hukuki (ihmal) ve cezai (kasten gerçeğe aykırı rapor). | Yalancı şahitlikten kaynaklanan cezai sorumluluk. |
Rapor/Beyan Şekli | Genellikle yazılı ve imzalı rapor (ekler içerebilir), nadiren sözlü beyan. | Sözlü beyan, yazılı not kullanamaz. |
E-Tablolar'a aktar
VIII. Sonuç: Bilirkişilik Kurumunun Adalet Sistemindeki Kritik Rolü
Türk hukukunda bilirkişilik, adaletin tecellisi için vazgeçilmez bir mekanizma haline gelmiştir. Bu kurum, hâkimlerin uzmanlık alanı dışında kalan karmaşık bilimsel ve teknik meseleleri doğru bir şekilde anlamalarını sağlayarak, hukukun maddi gerçekliğe uygun şekilde uygulanmasına olanak tanır. Bilirkişi raporu, hukuki olarak hâkimi bağlamasa da, sunduğu bilimsel ve teknik gerekçelerle hâkimin vicdani kanaatinin oluşmasında belirleyici bir etkiye sahiptir.
6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ve ilgili yönetmelikler, bilirkişilik mesleğini profesyonelleştirmiş ve kurumsallaştırmıştır. Bilirkişilik eğitimleri, sicil ve denetim mekanizmaları, bu alandaki kalite standartlarını yükseltmeyi amaçlamaktadır. Ancak, bilirkişilik kurumunun etkinliği, bilirkişilerin dürüst, bağımsız ve tarafsız kalmasına ve hâkimlerin de yetersiz veya eksik raporlara karşı proaktif bir tutum sergilemesine bağlıdır. Yargıtay'ın, yetersiz raporlara dayanarak verilen kararları bozması, bilirkişilik kurumunun bir denetim mekanizması işlevi gördüğünü ve adaletin sadece biçimsel değil, aynı zamanda maddi olarak da tesis edilmesi gerektiğini pekiştirmektedir. Nihayetinde, bilirkişi raporu, teknik bilginin hukuki bir metne dönüştürülerek yargılama sürecine entegre edilmesini sağlayan hayati bir köprüdür; bu köprünün sağlamlığı, Türk adalet sisteminin güvenilirliği için kritik bir öneme sahiptir.
Comments