top of page

Savunma Hakkı: Hukuki Temelleri, Kapsamı, Sınırlamaları ve Güncel Tartışmalar Üzerine Kapsamlı Bir Analiz

savunma hakkı

1. Giriş: Savunma Hakkının Temel Niteliği ve Önemi


Savunma hakkı, hukuk sistemlerinde her bireyin, kendisine yöneltilen suçlamalara karşı kendini koruyabilme yetisini ifade eden temel bir insan hakkıdır. Bu hak, adil yargılanma prensibinin vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilmekte ve hem ulusal hem de uluslararası birçok mevzuatla güvence altına alınmaktadır. Hukuk devletinin temel direklerinden biri olan savunma hakkı, yargılamaların meşruiyetini ve kamuoyunun mahkemelere olan güvenini sağlamada kritik bir rol oynamaktadır. Bireyler, haklarının korunduğunu ve kendilerini etkin bir şekilde savunabileceklerini bildiklerinde, adalet sistemine olan inançları pekişir.


1.1. Hukuk Devleti İlkesi ve Adil Yargılanma Hakkı Bağlamında Savunma Hakkı


Ceza yargılamasının nihai amacı, maddi gerçeğe ulaşmaktır. Ancak bu amaca ulaşırken, suç işlediği iddia edilen kişiye etkin bir savunma hakkının tanınması, hukuk devleti ilkesiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Etkin bir savunma hakkı, sadece usuli bir gereklilik olmaktan öte, yargı sisteminin meşruiyeti ve kamu güveni için bir ön koşuldur. Eğer bireyler kendilerini etkili bir şekilde savunamıyorlarsa, adalet algısı zayıflar ve bu durum yargı kurumlarına olan inancın sarsılmasına yol açar. Bu durum, savunma hakkının güçlendirilmesinin, hukuk devletini ve toplumsal düzeni pekiştiren bir geri besleme döngüsü oluşturduğunu göstermektedir.

Adil yargılanma hakkına sahip olan herkesin, kendisine yöneltilen suçlamalara karşı kendini savunma hakkı bulunmaktadır. Bu, herkesin hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesinde ve herhangi bir suç isnadında bağımsız, yansız, tam bir eşitlikle, hakça ve kamuya açık olarak yargılanma hakkına sahip olduğu anlamına gelir. Savunma hakkı, adil yargılanmanın temel taşıdır. Hukukun üstünlüğünün tesis edildiği ve hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir hukuk düzeni için, savunma hakkına ve avukatlık mesleğine saygının gerekliliklerinin yerine getirilmesi esastır. Maddi gerçeğe ulaşma hedefi, adil bir sürecin sağlanmasıyla iç içedir; zira etkin bir savunma, iddia makamının argümanlarının eleştirel bir şekilde incelenmesine olanak tanıyarak doğru maddi gerçeğe ulaşılmasını sağlar. Bu nedenle usuli adalet, esas adaletin ayrılmaz bir parçasıdır.


1.2. Felsefi ve İnsan Hakları Temelleri: İrade Özgürlüğü, İnsan Onuru ve Kutsallığı


Savunma hakkının temelinde bireyin irade özgürlüğü yatar. Bu hak kapsamında, şüpheli veya sanık, savunma araçlarını ve savunmasının kapsamını kendi iradesiyle özgürce belirleyebilmelidir. Suçlama karşısında susmak dahi bir savunma şekli olarak kabul edilir ve kişi serbest iradesiyle bu yolu tercih edebilir. Savunma hakkı ve diğer temel hak ve özgürlükler, kişinin yaratılıştan ve doğuştan getirdiği, olmazsa olmaz haklarıdır. Bu hakların "kutsal" olarak nitelendirilmesi, onların sadece yasal düzenlemelerle sınırlı olmadığını, aynı zamanda insan onurunun ve özerkliğinin temel bir ifadesi olduğunu gösterir. Savunma hakkı olmadan, kişinin özgür ve mutlu bir yaşam sürmesi mümkün olmadığı gibi, diğer hak ve özgürlüklere kavuşması da söz konusu değildir. Susma hakkı da bireyin hukuk önünde eşitliğini, insan onurunu ve savunma hakkını koruyan yaşamsal bir güvencedir.

Toplumlar, bireysel savunma ihtiyacını zamanla devlete devretmişlerdir. Bu durum, devlete suçlama ve cezalandırma yetkisini verirken, aynı zamanda bireyin bu güce karşı kendini savunma hakkını da güvence altına alma sorumluluğunu yüklemiştir. Bu, kamu menfaati ile bireysel özgürlük arasındaki hassas dengeyi ortaya koyar. Savunma hakkı, devletin cezalandırma gücünü adil ve keyfi olmayan bir şekilde kullanmasını sağlayan temel bir denetim mekanizmasıdır. Bu bağlamda, savunma hakkının ihlali sadece hukuki bir hata değil, aynı zamanda insan onuruna yönelik bir saldırı olarak da değerlendirilmektedir.


1.3. Tarihsel Gelişimi: Antik Çağlardan Günümüze Savunma Hakkının Evrimi (Roma Hukuku, Magna Carta Etkisi)


Savunma ihtiyacı, tüm canlılarda doğuştan var olan doğal bir tepkidir. İnsanlarda ise bu ihtiyaç, akıl yoluyla gelişmiş ve tarih boyunca farklı biçimler almıştır. Antik çağların en sofistike ceza yargılama sistemleri ve ceza savunması, Antik Yunan ve Roma'da ortaya çıkmıştır. Örneğin, Antik Yunan'da Sokrates'in bir halk mahkemesinde sözü kesilmeden ve tam bir özgürlük içinde kendini savunabilmiş olması, bu dönemde savunma kurumunun altın çağını yaşadığını işaret etmektedir. Antik Yunan'da hem itham eden hem de suçlanan kişinin kendi adına konuşması genel bir kuraldı; temsil yasaklanmamış olsa da geleneksel olarak pek hoş karşılanmazdı.

Erken Roma Dönemlerinde suç, insan ile tanrılar arasındaki ilişkinin bozulması olarak görülüyordu ve savunma için rahiplerin yardımı gerekliydi. Ancak Roma hukuk sisteminin gelişmesiyle birlikte, rahiplerin yerini kamu avukatları (advocatus) aldı. Böylece avukatlar, ceza yargılamasında hukuki danışmanlık sağlamaya ve kişileri davalarda savunmaya başladılar. Roma Hukuku, suçlanan bireylere kendilerini savunma fırsatı tanımıştır. Roma döneminde delil toplama, tanık dinleme ve savunma hakkı, günümüz ceza davalarının yürütülmesinde de önemli bir rol oynamaktadır.

Orta Çağ'da feodal toplum yapısı kişilerin savunma hakkını kısıtlamıştır. Ancak İngiltere'de 1215 yılında kabul edilen Magna Carta, savunma hakkının gelişiminde bir kilometre taşı olmuştur. Bu belge, keyfi iktidara karşı bireysel hakların korunmasına yönelik ilk önemli adımlardan birini temsil eder. Savunma hakkının bu tarihsel evrimi, "kuvvetin hakkı" ilkesinden  genel kanun ve kurallarla işleyen bir adalet sistemine geçişi yansıtmaktadır. Profesyonel hukuki temsilin ortaya çıkışı, savunmanın giderek daha karmaşık hale geldiğini ve uzmanlık gerektirdiğini göstermektedir. Magna Carta'nın etkisi, usuli güvencelerin ve devlet yetkisinin sınırlandırılmasının modern savunma hakkının temellerini attığını ortaya koymaktadır.


2. Savunma Hakkının Tanımı ve Kapsamı



2.1. Genel Tanım ve Hukuki Literatürdeki Yeri


Savunma hakkı, hukuk sistemlerinde her bireyin, kendisine yöneltilen suçlamalara karşı kendini koruyabilme yeteneğini ifade eder. Hukuk literatüründe bu hak, "bireyin mahkeme huzurunda hak ve menfaatini korumak amacıyla lüzum gördüğü her türlü meşru yolu kullanabilmesi" şeklinde tanımlanmıştır. Dar anlamda savunma, suç işlediği iddia edilen kişinin yetkili organ önünde, üzerine atılan suçu işlemediğini, fiilin hukuka aykırı olmadığını, bazı yasal nedenlerle cezalandırılmaması gerektiğini veya iddia edilenden daha az cezayı hak ettiğini ileri sürmesidir. Geniş anlamda ise savunma, sanığın kendisine yöneltilen eylem ve işlemlere karşı kendisini korumak için yasal yollara başvurması ve mevcut imkanlardan faydalanması olarak değerlendirilir. Savunma hakkı, "yargılama makamları önünde ve belli bir amaçla, bir suçlamadan kurtulmak için kullanılan söz ve düşünce özgürlüğüdür". Bu tanımlar, savunma hakkının sadece doğrudan bir suçlamaya yanıt vermekten ibaret olmadığını, aynı zamanda yasal çerçeve içinde aktif bir katılımı ve bireyin çıkarlarını korumak için her türlü meşru aracı kullanma yeteneğini kapsayan dinamik ve çok yönlü bir kavram olduğunu ortaya koymaktadır.


2.2. Savunma Türleri: Maddi (Fiili) ve Hukuki Savunma Ayrımı


Savunma, maddi (fiili) ve hukuki savunma olmak üzere iki ana kategoriye ayrılabilir. Maddi savunma, bir fiilin gerçekten işlenip işlenmediğine ilişkin savunmadır ve sanık bu tür savunmayı bizzat kendisi yapabilir. Örneğin, sanığın isnat edilen eylemi hiç yapmadığını veya farklı bir şekilde gerçekleştiğini iddia etmesi maddi savunmaya girer. Hukuki savunma ise eylemin hukuk kuralları karşısındaki durumuna ilişkin savunmadır. Bu tür savunma, fiilin hukuka uygunluk nedenleri kapsamında değerlendirilmesi, cezasızlık hallerinin ileri sürülmesi veya daha az ceza gerektiren durumların tespiti gibi hukuki yorum ve değerlendirmeleri içerir.

Maddi savunma hakkı kural olarak sanığa ait bireysel bir haktır ve müdafi (avukat) maddi savunma yapamaz. Müdafi, sanığın beyanları doğrultusunda hukuki çerçevede savunmayı şekillendirir. Hukuki savunma ise hem bireysel olarak sanık tarafından yapılabileceği gibi, müdafi aracılığıyla da kolektif olarak yapılabilir. Hukuki savunmanın yapılabilmesi belirli bir bilgi birikimini ve hukuki uzmanlığı gerektirir. Bu ayrım, bir avukatın neden çoğu zaman vazgeçilmez olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Sanık, olayların maddi boyutunu inkar edebilirken, hukuki boyutunu yorumlamak ve yasal sonuçlarını değerlendirmek için uzman bir müdafiye ihtiyaç duyar. Bu durum, özellikle karmaşık davalarda, hukuki temsilin adil yargılamanın sağlanması ve iddia makamıyla güç dengesinin korunması açısından ne kadar kritik olduğunu göstermektedir.


2.3. Savunma Şekilleri: Bireysel Savunma ve Kolektif Savunma (Müdafi Aracılığıyla Temsil)


Sanığın kendi kendisini savunmasına bireysel savunma, müdafi aracılığıyla savunulmasına ise kolektif savunma adı verilir. Kural olarak, avukatın müdafii sıfatıyla ceza muhakemesine dahil olması, hak sahibi sanığın iradesine bağlıdır. Ancak şüpheli veya sanığın savunma hakkını etkili bir şekilde kullanabilmesi ve mahkeme karşısında etkin bir yargılama yürütülebilmesi için bir avukatla temsil edilmesi genellikle gerekmektedir. Avukatlar, savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlarlar.

Türk hukukunda kural olarak avukatla temsil zorunluluğu bulunmamakla birlikte, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) bu kuralın istisnaları mevcuttur. Zorunlu müdafilik söz konusu olduğunda, atanan müdafiin özgürce kendisine verilen yetkileri, yani görevlendirildiği kişiyi savunma hakkını kullanabilmesi esastır. Avukatlık, bir kamu hizmeti ve serbest meslektir. Avukat, görevini yerine getirirken bağımsızdır; mahkemeye, savcıya ve hatta sanığın kendisine karşı bağımsız hareket edebilir. Sanığın yararı ölçüsünde, savunucu sanığa karşı da bağımsızdır; yani, sanık istemese bile, onun yararına olan bir hususu savunucu ortaya koyabilir. Bu bağımsızlık, avukatın sadece müvekkilinin anlık isteklerini değil, aynı zamanda hukukun genel ilkelerini ve müvekkilinin uzun vadeli çıkarlarını gözetmesini sağlar. Bu durum, savunmanın sadece bireysel bir tercih değil, aynı zamanda adalet sisteminin işleyişi için vazgeçilmez bir mekanizma olduğunu göstermektedir. Bireyin savunma stratejisini özgürce seçme hakkı bulunsa da, hukuki süreçlerin karmaşıklığı ve uzmanlık gerektirmesi nedeniyle, kolektif savunmanın gerçek anlamda etkin bir savunma için çoğu zaman zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.


2.4. Savunma Hakkının Temel Unsurları ve İçerdiği Haklar


Savunma hakkı, birçok alt hakkı içeren kapsamlı bir bütündür. Bu haklar, yargılamanın her aşamasında bireyin adil bir şekilde temsil edilmesini ve kendini koruyabilmesini sağlamak üzere tasarlanmıştır:

  • Suçlamanın Niteliği ve Sebebinden Haberdar Olma Hakkı: Bireyin, kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmesi esastır. Bu temel hak olmaksızın, kişi nereye varacağını bilmeden yol alan bir yolcudan farksız olacaktır. Bu, hukuki süreçlerde "bilgilendirilmiş rıza" ilkesine benzer bir işlev görür; zira kişi, neyle suçlandığını tam olarak anlamadan kendini etkili bir şekilde savunamaz. Bu durum, devletin pasif bir hak tanımaktan öte, bireyi aktif olarak bilgilendirme yükümlülüğünü ortaya koyar.

  • Savunma Hazırlığı İçin Gerekli Zaman ve Kolaylıklara Sahip Olma Hakkı: Bireyin savunmasını hazırlamak için yeterli zaman ve gerekli kolaylıklara sahip olması gerekir. Bu, savunma stratejisinin oluşturulması, delillerin toplanması ve hukuki danışmanlık alınması için kritik öneme sahiptir.

  • Delil Toplama, Sunma ve İnceleme Hakkı: Sanığın, suçlamaları ve karşı karşıya olduğu delilleri bilme ve bu bilgilere erişim hakkı vardır. Ayrıca, kendi lehine kanıtlar sunabilme ve delil toplayabilme yetkisi de bu kapsamdadır. Avukatlar, delil toplama ve sunma sürecinde önemli bir rol oynayarak, kanıtları analiz eder ve müvekkilin lehine olan delilleri yargıya sunarlar. Dosyaya erişim hakkı da bu unsurun bir parçasıdır.

  • Tanıkları Sorgulama ve Kendi Tanıklarını Dinletme Hakkı: Sanık, iddia tanıklarını sorgulayabilme veya sorgulatabilme hakkına sahiptir. Ayrıca, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı bulunur.

  • Susma Hakkı ve Kendini Suçlamama İlkesi (Nemo Tenetur): Suçlama karşısında susmak da bir savunma şeklidir ve kişi serbest iradesiyle bu savunma şeklini tercih edebilir. Şüpheli veya sanığa, isnat edilen fiille ilgili olarak susma hakkı açıkça tanınmıştır (Anayasa m.38/5, CMK m.147). Susma hakkı, bireylerin ceza soruşturması ve kovuşturması süreçlerinde kendilerini suçlayacak beyanda bulunmaktan kaçınmalarını sağlayan temel bir insan hakkıdır. Bu hak, sanığın kendi kendini suçlamaya veya aleyhine aktif olarak muhakemeye katılmaya zorlanamaması (nemo tenetur) ilkesinin doğal bir sonucudur. Susma hakkını kullanmak, suçla ilgili bir kanaat oluşturmaz; aksine, bireyin hukuki bilinç düzeyini gösterir. Bu hakkın tanınmaması veya aleyhe değerlendirilmesi, savunma hakkının ihlali anlamına gelir. Bu durum, susma hakkının bir kalkan olarak işlev gördüğünü, suçluluğun bir göstergesi olmadığını ve yargının bu ilkeyi titizlikle uygulaması gerektiğini vurgular.

  • Yargılama Sürecinde Aktif Yer Alma ve Duruşmada Hazır Bulunma Hakkı: Birey, yargılama sürecinde aktif bir şekilde yer alabilme hakkına sahiptir. Her sanık duruşmada hazır bulunma hakkına sahiptir. Sanığın duruşmada bulunma hakkı esastır ve kanunda belirtilen istisnalar dışında sanığın yokluğunda duruşma yapılamaz.

  • Tercüman Yardımından Ücretsiz Yararlanma Hakkı: Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde, bireyin bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkı bulunur.

  • Kanun Yollarına Başvurma Hakkı: Müdafi, müvekkilinin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilir. Bu, kararların hukuka uygunluğunun denetlenmesi için önemli bir güvencedir.

  • Son Söz Hakkı: Hükümden önce, hazır bulunan sanığa son sözünün sorulması zorunludur. Bu, sanığa yargılamanın kapanışında son bir savunma veya açıklama yapma fırsatı tanır.

Bu unsurların tamamı, savunma hakkının tekil bir hak olmadığını, aksine birbiriyle bağlantılı ve birbirini tamamlayan haklar bütünü olduğunu göstermektedir. Bu haklardan herhangi birinin ihlali, bütün savunmanın zayıflamasına ve adil yargılanma hakkının zedelenmesine yol açabilir.

Tablo 1: Savunma Hakkının Temel Unsurları ve Kapsamı

Unsur

Açıklama

İlgili Yasal Dayanaklar

Suçlamadan Haberdar Olma Hakkı

Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilme.

AİHS m.6/3(a), Anayasa m.36, CMK m.147

Savunma Hazırlığı İçin Zaman ve Kolaylık Hakkı

Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma.

AİHS m.6/3(b)

Delil Toplama, Sunma ve İnceleme Hakkı

Suçlamaları ve delilleri bilme, bu bilgilere erişim, kanıt sunma ve delil toplama.


Tanık Sorgulama ve Dinletme Hakkı

İddia tanıklarını sorgulama ve kendi tanıklarını dinletme.


Susma Hakkı ve Kendini Suçlamama

Kendisini suçlayacak beyanda bulunmaktan kaçınma, bu hakkın aleyhe yorumlanmaması.

Anayasa m.38/5, CMK m.147, AİHS m.6

Duruşmada Hazır Bulunma Hakkı

Yargılama sürecinde aktif yer alma ve duruşmada hazır bulunma.


Tercüman Yardımından Yararlanma Hakkı

Mahkemede kullanılan dili anlamadığı takdirde ücretsiz tercüman yardımı.

AİHS m.6/3(e)

Kanun Yollarına Başvurma Hakkı

Hükümlere karşı yasal yollara başvurma.

CMK m.260, 261, 295

Son Söz Hakkı

Hükümden önce sanığa son sözünün sorulması.

CMK m.216


3. Savunma Hakkının Hukuki Dayanakları


Savunma hakkı, hem ulusal hem de uluslararası hukukta sağlam temellere dayanmaktadır. Bu çok katmanlı güvence, hakkın evrenselliğini ve temel niteliğini pekiştirmektedir.


3.1. Ulusal Mevzuat


Türkiye Cumhuriyeti'nde savunma hakkı, en üst düzeyde Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 36. maddesi, "Hak Arama Hürriyeti" başlığı altında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğunu belirtir. Bu maddeye 2001 yılında "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesi , Türkiye'nin insan hakları standartlarını uluslararası sözleşmelerle uyumlu hale getirme çabasını göstermekte ve adil yargılanma hakkını anayasal bir güvence olarak açıkça tanımlamaktadır. Anayasa'nın 38/5. maddesi ise "Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz" hükmüyle susma hakkını güvence altına almıştır. Ayrıca, Anayasa'nın 129. maddesi, memurlara savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemeyeceğini hükme bağlar. Bu anayasal çerçeve, savunma hakkının temel bir hak olarak korunmasını sağlamakta ve alt mevzuatın bu ilkelere uygun olmasını zorunlu kılmaktadır.

Anayasal ilkeler, çeşitli kanunlarla detaylandırılmıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), savunma hakkının birçok unsurunu düzenleyen kapsamlı bir mevzuattır. CMK'nın 141, 146, 147, 149, 150, 153, 190, 196, 201, 216, 226, 231, 234, 239, 240, 260, 261, 289, 295, 324 gibi maddeleri, şüphelinin/sanığın bilgilendirilmesi, müdafi seçme/atanma, dosya inceleme, duruşmada hazır bulunma, delil sunma, tanık sorgulama, susma hakkı, ek savunma, son söz hakkı ve kanun yollarına başvurma gibi hakları güvence altına alır. Özellikle CMK m.147/1-c, şüpheliye yüklenen suçun anlatılmasından sonra susma hakkının bildirilmesini zorunlu kılar. CMK m.150, müdafi görevlendirilmesi ve zorunlu müdafilik hallerini düzenlerken , CMK m.289 ise savunma hakkının kısıtlanmasını mutlak bozma nedeni olarak kabul etmektedir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ise medeni usul hukukunda savunma hakkının bir görünümü olan hukuki dinlenilme hakkını düzenler. HMK Madde 27, tarafların yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı ile mahkemenin açıklamaları dikkate alarak kararlarını gerekçelendirmesi gerektiğini belirtir. HMK ayrıca dijital delillerin kullanımını (m.192, 205) ve uzman görüşü sunulmasını (m.293) düzenleyerek savunma hakkının modern ihtiyaçlara adaptasyonunu sağlamaktadır. Devlet Memurları Kanunu (DMK) Madde 130 da, memurlara savunma alınmadan disiplin cezası verilemeyeceğini hükme bağlar. Avukatlık Kanunu ise avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliğini ve avukatın bağımsızlığını vurgulayarak savunma hakkının etkin kullanımını destekler. Bu katmanlı yasal koruma, savunma hakkının sadece teorik bir ilke olarak kalmamasını, aynı zamanda pratik uygulamada da güvence altına alınmasını hedefler.


3.2. Uluslararası Mevzuat


Savunma hakkı, uluslararası insan hakları sözleşmelerinde de geniş yer bulur ve evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilir. Bu uluslararası belgeler, ulusal hukuk sistemleri için asgari standartlar belirler ve bu standartların karşılanmasını sağlamak üzere önemli bir dış denetim mekanizması sunar.

  • Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS): Madde 6, adil yargılanma hakkını ve savunma hakkının asgari güvencelerini detaylandırır. Bu güvenceler arasında, suçlamanın niteliği ve sebebinden haberdar edilmek, savunma hazırlığı için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak, bizzat savunmak veya müdafi yardımından yararlanmak, iddia tanıklarını sorgulama ve tercüman yardımından ücretsiz yararlanma hakları yer alır. AİHS'in 6. maddesi, Türk Anayasası'nın 36. maddesinin yorumlanmasında önemli bir çerçeve sunar , bu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarının Türk hukuku üzerindeki etkisini göstermektedir.

  • Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi (1966): Madde 14, adil yargılanma hakkını ve savunma güvencelerini düzenler.

  • İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB): Madde 11, suçsuzluk karinesini ve savunma için gerekli tüm güvencelerin tanınması hakkını içerir.

  • Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi (1969): Madde 8, adil yargılanma hakkı ve savunma güvenceleriyle ilgili hükümler barındırır.

Bu uluslararası düzenlemelerin varlığı, savunma hakkının sadece ulusal bir mesele olmadığını, aynı zamanda küresel insan hakları rejiminin temel bir bileşeni olduğunu teyit eder. Uluslararası sözleşmeler, ulusal hukuk sistemlerinin belirli bir adalet standardını karşılamasını sağlamak için güçlü bir dış baskı ve rehberlik kaynağı oluşturur.

Tablo 2: Savunma Hakkının Ulusal ve Uluslararası Hukuki Dayanakları

Mevzuat/Sözleşme

İlgili Madde

Kapsadığı Haklar

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

Madde 36

Hak arama hürriyeti, iddia ve savunma hakkı, adil yargılanma hakkı.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

Madde 38/5

Susma hakkı ve kendini suçlamama ilkesi.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

Madde 129

Memurlara disiplin cezası verilmeden önce savunma hakkı.

Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)

Çeşitli maddeler (141, 146, 147, 149, 150, 153, 190, 196, 201, 216, 226, 231, 234, 239, 240, 260, 261, 289, 295, 324)

Suçlamadan haberdar olma, müdafi seçme/atanma, dosya inceleme, duruşmada hazır bulunma, delil sunma, tanık sorgulama, susma hakkı, ek savunma, son söz hakkı, kanun yollarına başvurma.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)

Madde 27, 192, 205, 293

Hukuki dinlenilme hakkı (bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat, mahkemece değerlendirme), dijital delillerin kullanımı, uzman görüşü.

Devlet Memurları Kanunu (DMK)

Madde 130

Savunma alınmadan disiplin cezası verilemez.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)

Madde 6

Adil yargılanma hakkı, suçlamadan haberdar olma, savunma hazırlığı, müdafi yardımı, tanık sorgulama, tercüman yardımı.

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi

Madde 14

Adil yargılanma hakkı ve savunma güvenceleri.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB)

Madde 11

Suçsuzluk karinesi, savunma için gerekli güvenceler.

Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi

Madde 8

Adil yargılanma hakkı ve savunma güvenceleri.

E-Tablolar'a aktar


4. Savunma Hakkı ile İlişkili Temel Hukuk İlkeleri


Savunma hakkı, hukuk sisteminin temelini oluşturan diğer önemli ilkelerle derin bir ilişki içindedir. Bu ilkeler, savunma hakkının işlevselliğini ve adil bir yargılamanın gerçekleşmesini sağlar.


4.1. Adil Yargılanma Hakkı: Savunma Hakkının Temel Güvencesi


Savunma hakkı, adil yargılanma prensibinin temel unsurlarından biridir. Aslında, adil yargılanma hakkı genel bir ilke iken, savunma hakkı bu ilkenin somutlaşmış halidir; yani adil yargılanma hakkının pratikte hayata geçirilmesini sağlayan birincil mekanizmadır. Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin 2001 yılında eklenmesiyle bu hak ilk defa anayasal düzeyde tanımlanmış ve tanınmıştır. Bu ekleme, Türkiye'nin uluslararası insan hakları standartlarına uyum sağlama ve adil yargılanma hakkını daha da güçlendirme konusundaki kararlılığını göstermektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesi de adil yargılanma hakkını detaylı bir şekilde düzenlemekte olup , bu madde, Türk hukukunda adil yargılanma hakkının yorumlanmasında önemli bir referans noktasıdır. Savunma hakkına saygı, adil yargılanma hakkının temelini oluşturur. Adil bir yargılanma, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede, hakkaniyete uygun ve kamuya açık olarak gerçekleştirilmelidir. Savunma hakkı olmaksızın, adil yargılanma kavramı soyut bir ideal olarak kalır ve gerçek anlamda uygulanamaz.


4.2. Masumiyet Karinesi ve Lekelenmeme Hakkı: İspat Yükü ve Peşin Hüküm Yasağı


Suçsuzluk karinesi, bir kişinin suçlu olduğu kanıtlanana kadar suçsuz sayılmasını ifade eden temel bir hukuk ilkesidir. Bu ilke, demokratik hukuk devletlerinde bireylerin özgürlüklerini ve haklarını güvence altına almak amacıyla hayati bir öneme sahiptir. Savunma hakkı ise, suçlanan bir kişinin kendisini savunma hakkını kullanabilmesi için yasal bir temele dayanır ve suçsuzluk karinesi ile yakından ilişkilidir. Suçsuzluk karinesi, ispat yükünün iddia makamı olan Cumhuriyet savcısında olduğunu ve mahkemenin olayları incelerken sanık için sadece şüphe duyması gerektiğini ifade eder. Şüpheli veya sanığın kendi suçsuzluğunu kanıtlama yükümlülüğü bulunmamaktadır; bir kimsenin suçlu olduğunu ispatlamak devletin yükümlülüğüdür.

Bu durum, savunma hakkının, masumiyet karinesinin pratik bir tezahürü olduğunu göstermektedir. Eğer sanığın etkili bir savunma hakkı yoksa, masumiyet karinesi boş bir vaat haline gelir, çünkü ispat yükü fiilen sanığa kayar. Peşinen suçlu ilan etmek, varsayımlara dayalı kurgu üzerinden soruşturma ve yargılama yapmak, savunma hakkını ihlal ederek haksız suçlamalara ve mahkûmiyetlere yol açabilir. Masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkı, adil yargılama hakkı kapsamında, kesinleşmiş bir yargı kararı olmaksızın kişilerin suçsuz sayılmasını ve soruşturma/yargılama aşamalarında kamuoyundaki peşin yargı ve saldırılara karşı korunmasını amaçlar. Özellikle geleneksel ve yeni nesil medya üzerinden lekelenmeme hakkının ihlal edildiği gözlemlenmesi, hukuki sistemin sorumluluğunun sadece mahkeme salonuyla sınırlı olmadığını, aynı zamanda bireylerin itibarının korunmasını da kapsadığını göstermektedir. Bu durum, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve yargılama öncesi peşin hükümlerin önlenmesi için dikkatli iletişim stratejilerinin önemini vurgular.


4.3. Silahların Eşitliği İlkesi: İddia ve Savunma Makamları Arasındaki Denge


Silahların eşitliği ilkesi, bir davada tarafların, hukuki süreçte aynı hak ve imkanlara sahip olması gerektiğini savunur. Bu ilkeye göre, her iki tarafın da delil sunma, savunma yapma ve itiraz etme hakkı eşit olmalıdır. Bu denge, "silahların eşitliği" olarak ifade edilir ve hakkaniyet gereği adil yargılanma ilkesinin bir unsuru haline gelmiştir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir.

İddia makamının devletin kaynaklarına sahip olması karşısında, savunma genellikle sınırlı imkanlarla hareket eder. Bu nedenle, savunma makamının savunmayı hakkıyla yapabilecek yetkilerle donatılması önemlidir. Devletin, bu doğal güç dengesizliğini telafi etmek ve savunma makamını desteklemek gibi aktif bir görevi bulunmaktadır. Delillerin tek taraflı olarak sunulması veya savunma makamının delillere ulaşamaması, adil bir kararın verilmesini imkansız kılabilir. AİHM, birçok kararında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin adil yargılanma hakkının kapsamına dahil olduğunu vurgulamıştır. Bu durum, gerçek eşitliğin, her iki tarafın da birbirlerinin argümanlarına ve delillerine aktif olarak itiraz edebildiği ve yanıt verebildiği çelişmeli bir yargılama ortamında sağlanabileceğini göstermektedir. Yargılama süreci, iddia ve savunmanın çatışmasıyla gerçeğe ulaşılan diyalektik bir yapıya sahiptir.


4.4. Hukuki Dinlenilme Hakkı: Medeni Usul Hukukundaki Görünümü ve Kapsamı


Hukuki dinlenilme hakkı, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) Madde 27'de düzenlenmiştir ve medeni usul hukukundaki iddia ve savunma hakkının bir görünümüdür. Bu hak, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgililerinin, kendi hakları ile bağlantılı olarak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olmasını, açıklama ve ispat hakkını kullanmasını ve mahkemenin bu açıklamaları dikkate alarak kararlarını somut ve açık olarak gerekçelendirmesini içerir. Bu, usuli nitelikte genel bir haktır ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da bir unsurudur.

HMK Madde 27'ye göre, taraflar yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanır, bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Örneğin, bilirkişi raporunun tebliğ edilmeyerek hukuki dinlenilme hakkının unsuru olan bilgilenme hakkının ihlal edilmesi hukuka aykırıdır. Benzer şekilde, tanıkların dinlenmemesi de "açıklama ve ispat hakkı" çerçevesinde hukuki dinlenilme hakkının ihlali anlamına gelir. Çekişmeli yargıda kural olarak duruşma yapılması zorunludur ve hakim, iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmakla yükümlüdür. Bu ilke, savunma hakkının sadece ceza hukukuna özgü olmadığını, hukuki süreçlerin her alanında temel bir adalet garantisi olarak işlediğini göstermektedir. Mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alması ve kararlarını gerekçelendirmesi zorunluluğu, yargının sadece dinlemekle kalmayıp, savunmanın argümanlarıyla aktif olarak ilgilenmesi ve şeffaf bir muhakeme süreci yürütmesi gerektiğini vurgular.


5. Savunma Hakkının Uygulama Alanları ve Özellikleri


Savunma hakkı, hukukun farklı dallarında kendine özgü şekillerde uygulama alanı bulur ve her bir alanda bireyin haklarını korumak için farklı mekanizmalar sunar.


5.1. Ceza Hukukunda Savunma Hakkı


Ceza hukuku bağlamında savunma hakkı, suç işlediği iddia edilen kişinin, suçu işlemediğini, bazı nedenlerle cezalandırılmaması gerektiğini veya iddia edilenden daha az ceza alması gerektiğini yetkili makamların önünde ileri sürmesidir. Ceza yargılamasının temel amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır. Ceza muhakemesi sürecinde, soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişi "şüpheli" olarak adlandırılırken, kovuşturma evresinde "sanık" olarak nitelendirilir. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) Madde 149 (3) uyarınca, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz. Bu durum, savunma haklarının yargılamanın farklı evrelerinde farklı şekillerde tezahür ettiğini ve her aşamada özel korumalara ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.


5.1.1. Müdafiin Rolü, Bağımsızlığı ve Zorunlu Müdafilik Halleri


Avukatlar, hukuki bilgi ve deneyime sahip profesyoneller olarak savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasında merkezi bir role sahiptirler. Karmaşık hukuki süreçleri, yasaları ve mahkeme prosedürlerini anlamak, etkili bir savunma için hayati öneme sahiptir. Avukatlar, savunma stratejileri oluşturma, kanıtları toplama ve yargılama sürecini yönetme konusunda uzmanlaşmışlardır. Müvekkillerine hukuki danışmanlık sağlayarak, savunma sürecine hazırlık yapmalarına yardımcı olurlar, haklarını anlamalarını, yasal seçenekleri değerlendirmelerini ve doğru adımları atmalarını sağlarlar.

Mahkemelerde müvekkillerini temsil eden avukatlar, duruşmalarda müvekkilin haklarını korur, savunma stratejisini uygular ve delilleri sunarlar. Ayrıca, müvekkilin ifade vermesi gerektiğinde ona rehberlik eder ve hukuki süreçte adil bir şekilde temsil edilmesini sağlarlar. Hukukun güncel durumunu ve mahkeme kararlarını takip etmeleri sayesinde, savunma stratejilerini ve argümanlarını hukuki temele dayandırabilirler. Avukatlar, müvekkilin hukuki güvenceye sahip olması, adil bir şekilde yargılanması ve masumiyetinin korunması için mücadele ederler. Bu profesyonel destek, savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlayarak, müvekkilin adaletin sağlanmasında güvende hissetmesine yardımcı olur.

Avukatlık, bir kamu hizmeti ve serbest meslektir; avukat görevini yerine getirmede bağımsızdır. Savunucu, mahkemeye, savcıya ve hatta kendisine savunma için başvuran sanığa karşı bağımsızdır. Sanığın yararı ölçüsünde, savunucu sanığa karşı da bağımsız hareket edebilir; yani, sanık istemese bile, onun yararına olan bir hususu ortaya koyabilir. Bu bağımsızlık, avukatın sadece müvekkilinin anlık ve belki de yanlış yönlendirilmiş isteklerini değil, aynı zamanda hukukun genel ilkelerini ve müvekkilinin uzun vadeli, en iyi çıkarlarını gözetmesini sağlar. Bu durum, avukatın sadece bir vekil değil, aynı zamanda adalet sisteminin bir parçası olarak adaletin tecellisine katkıda bulunan bir aktör olduğunu gösterir.

Türk hukukunda kural olarak avukatla temsil zorunluluğu bulunmamakla birlikte , Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) bu kuralın istisnaları mevcuttur. Zorunlu müdafilik halleri şunlardır: şüpheli veya sanığın kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olması; alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan soruşturulması veya yargılanması. Bu durumlarda, kişinin müdafii olmadığı takdirde baro tarafından kendisine müdafi atanır. CMK m.150 (1) uyarınca şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir; eğer müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir. Ayrıca, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, mağdurun vekili bulunmaması halinde baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme hakkı (CMK, Md. 234 (3)) mağdura bildirilmek zorundadır. Bu zorunlu müdafilik durumları, devletin, belirli hassas durumlarda bireyin etkin savunma hakkını sağlamak için aktif bir yükümlülük altında olduğunu göstermektedir.


5.1.2. Adli Yardım Mekanizmaları


Adli yardım, adalete erişim için temel bir araç olarak kabul edilmekte ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile Avukatlık Yasasında uygulama alanı bulmaktadır. Yeterli mali kaynağa sahip olmayan kişilerin yasal prosedürler dahilinde bir avukatla temsilini mümkün kılmak adına sayısız uluslararası düzenleme de mevcuttur. Bu durum, savunma hakkının sadece teorik bir hak olarak kalmaması, aynı zamanda ekonomik durumu ne olursa olsun her birey tarafından kullanılabilir olması gerektiğini vurgular.

Ceza yargılamasında vekaletname gerekli değildir ve bu sebeple avukatlık ücretleri yargılama giderleri arasında listelenmemektedir. Devlet Hazinesi, ceza yargılamasının soruşturma ve kovuşturma aşamalarında ve duruşma safhasında tüm masrafları karşılamaktadır. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir. Bu mekanizmalar, ekonomik engellerin adalet erişimini kısıtlamamasını sağlamak ve savunma hakkının herkes için eşit bir şekilde kullanılabilirliğini temin etmek amacıyla hayata geçirilmiştir. Devletin bu mali sorumluluğu, savunma hakkının temel bir insan hakkı olmasının doğal bir sonucudur ve ekonomik dezavantajın adalet reddine dönüşmesini engellemeyi amaçlar.


5.1.3. Yargıtay İçtihatları ile Şekillenen Uygulamalar


Yargıtay kararları, savunma hakkının ihlal edildiği durumları belirlemede ve bu ihlallerin hukuki sonuçlarını netleştirmede önemli bir rol oynamaktadır. Bu içtihatlar, kanun metinlerinin ötesine geçerek, savunma hakkının dinamik bir şekilde yorumlanmasını ve uygulanmasını sağlar. Örneğin, sanığın son duruşmada hazır edilmemesi , zorunlu müdafilik hallerinde sanığa müdafi atanmaması , sanığın savunması alınmadan mahkumiyet hükmü kurulması , duruşmadan haber edilmeksizin hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı açıklanması , sanığın duruşma tarihinden önce dinlenmesi ve sanık dışındaki tarafların bu dinleme sırasında hazır bulunmaması  gibi durumlar savunma hakkının ihlali olarak kabul edilmiştir.

Susma hakkının sanık aleyhine yorumlanması da Yargıtay tarafından bozma nedeni sayılmıştır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 02.12.2008 tarihli kararı (Esas No: 2008/10723, Karar No: 2008/21522) bu durumu açıkça ortaya koymuştur. Bu karar, susma hakkının bir siyasi duruş olarak değerlendirilip takdiri indirim nedeninin uygulanmamasının yasal olmadığını hükme bağlamıştır. Ek savunma hakkının verilmemesi de, özellikle iddianameyle dava açılmayan bir vakıa için hüküm kurulması gibi durumlarda bozma nedenidir. Tarafların hukuki dinlenilme ve savunma hakkının kısıtlanması, tek başına bir bozma sebebidir.

Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 289. maddesinin (h) bendi uyarınca, hüküm için önemli hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması, hukuka kesin aykırılık teşkil eder ve bu durum mutlak bozma nedeni olarak kabul edilir. Bu tür durumlarda, hukuka aykırılığın hükme etki edip etmediğine bakılmaksızın kararın bozulması gerekmektedir. Yargıtay, bu tür mutlak bozma nedenlerini temyiz nedenleri arasında belirtilmemiş olsa dahi resen incelemek zorundadır. Bu durum, yargılamanın usuli bütünlüğünün, nihai sonucun doğruluğu kadar önemli olduğunu göstermektedir. Savunmanın gereği gibi yapılmadığı bir yargılamada, gerçeğe uygun ve adil bir kararın varlığından söz etmek mümkün değildir. Bu, savunma hakkı ihlallerinin, "zehirli ağacın meyvesi" doktrinine benzer şekilde, tüm yargılama sürecini geçersiz kıldığını gösteren güçlü bir koruma mekanizmasıdır.


5.2. İdare Hukukunda Savunma Hakkı


İdare hukukunda savunma hakkı, idari yaptırım uygulanmadan önce ilgili kişinin, isnat edilen fiili işlemediği veya işlemiş olmasına rağmen daha az cezanın takdir edilmesini gerektirecek bilgi, belge ve olgulara ilişkin imkan ve kolaylıklara sahip olmasını ifade eder. Anayasa'nın 129. maddesi ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 130. maddesi ile yargı kararları, memurlara savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemeyeceğini hükme bağlamıştır. Bu ilke, disiplin cezası oluşturulmadan önce, cezaya konu olayla ilgili personelin savunmasının alınmasını ve bu süreçle ilgili tüm bilgi ve belgelere erişim imkanına sahip olmasını sağlamalıdır.

Türk hukukunda, idarece verilen cezaların caydırıcı ve bastırıcı niteliğinin ön plana çıkması durumunda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesinde yer alan hükmün cezai nitelikte görülebileceği ve dolayısıyla bu maddede savunma hakkına yönelik öngörülen hukuki güvencelerin uygulanması gerektiği kabul edilmektedir. Bu durum, idari yaptırımların bireyler üzerindeki potansiyel ciddi etkileri nedeniyle, ceza hukukundaki usuli güvencelerin idare hukukuna da taşındığını göstermektedir. Savunma hakkı tanınmadan kişilerin cezalandırılması, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesine de aykırılık teşkil eder. Disiplin hukukunda savunma hakkının ihlali, disiplin yaptırımını tek başına etkisiz hale getirmeye yeterlidir.


5.2.1. Savunma Süreleri ve Şekli


Disiplin soruşturmasında savunma süresi, tebliğin ertesi günü işlemeye başlar. Memura, yedi günden az olmamak üzere makul bir süre verilir ve ikinci bir süre verilmez. Ancak, üç iş gününden az ve on iş gününden fazla olmamak üzere verilecek süre içinde savunmasını yapmayan personel, savunma hakkından vazgeçmiş sayılır. Savunması istenen kişinin talebi halinde, toplamda on iş gününü geçmeyecek şekilde savunma için ilave süre verilebilir. Genel kabul gören görüşe göre, yedi gün içinde savunma hakkının kullanılmaması geçerli bir nedene dayanıyorsa, savunma hakkının kullanılması için ek süre istemi kabul edilmelidir. Savunma, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir; sözlü savunmanın zapta geçirilmesi ve ilgililerce imzalanması gerekir. Bu süreler, idari süreçlerin hızlılığını sağlarken, aynı zamanda bireye savunmasını hazırlaması için yeterli zaman tanıyarak adalet ile verimlilik arasında bir denge kurmayı amaçlar.


5.3. Medeni Hukukta Savunma Hakkı


Medeni hukukta savunma hakkı, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) Madde 27'de düzenlenen hukuki dinlenilme hakkı çerçevesinde tezahür eder. Bu maddeye göre, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını ve mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir.

Hukuki dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkının medeni usul hukukundaki görünümüdür ve usuli nitelikte genel bir haktır. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkının da önemli bir unsurudur. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanır; bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Çekişmeli yargıda kural olarak duruşma yapılması zorunludur ve hakim, iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır. Medeni hukukta da bu ilkelerin uygulanması, özel hukuk uyuşmazlıklarında dahi devletin usuli adaleti sağlama yükümlülüğünü ve taraflar arasında procedural eşitliği temin etme gerekliliğini vurgular. Bu, bir tarafın usuli düzensizlikler veya bilgi eksikliği nedeniyle haksız bir avantaj elde etmesini önlemeyi amaçlar.


6. Savunma Hakkının Sınırları ve İhlal Halleri


Savunma hakkı, temel bir insan hakkı olmasına rağmen, mutlak değildir ve belirli yasal sınırlamalara tabi olabilir. Bu sınırlamalar, adil bir yargılama sürecinin sağlanması, kamu düzeninin korunması ve başkalarının haklarının güvence altına alınması gibi meşru amaçlarla uygulanır.


6.1. Savunma Hakkına Getirilebilecek Yasal Sınırlamalar: Adil Yargılama, Kamu Düzeni ve Başkalarının Hakları


Savunma hakkı, yasalara uygun olarak kullanılmalıdır. Yasalar, savunma hakkının belirli koşullar ve prosedürlere tabi olabileceğini düzenleyebilir; örneğin, delil sunma süreleri veya belirli hukuki süreçlere uyulması gibi sınırlamalar getirilebilir. Bu durum, hakların nadiren mutlak olduğunu ve diğer meşru çıkarlar, örneğin kamu düzeni veya başkalarının hakları ile dengelenmesi gerektiğini gösterir. Bu denge, keyfi kısıtlamalardan kaçınmak için dikkatli bir yargısal yorum gerektirir.

Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi'nin yerleşmiş içtihatlarına göre, iddia ve savunma hakkı sınırları içinde, olayın aydınlatılmasına yönelik ve gerçek ve somut vakıalar ile nedensellik bağı olan savunmalar hukuka uygundur. Bu, savunma hakkının yargılamayı engelleme, anlamsız argümanlar sunma veya iftira atma lisansı vermediği anlamına gelir. Savunmanın içeriği ve yöntemi, hukuki ve etik sınırlar içinde kalmak zorundadır. Bu durum, savunma hakkının kapsamının geniş olmasına rağmen, kullanım biçiminin yasal ve etik kurallara tabi olduğunu gösterir.


6.2. Savunma Hakkının İhlal Edildiği Durumlar ve Yargıtay Kararları Işığında Analiz


Savunma hakkının ihlal edildiği durumlar, yargılamanın adilliğini doğrudan etkiler ve genellikle yargı kararlarının bozulmasına yol açar. Türk hukukunda bu ihlal halleri, özellikle Yargıtay içtihatlarıyla somutlaşmıştır.

  • Bilgilendirme Eksikliği ve Tebligat Aykırılıkları: Sanığın kendisine yöneltilen suç isnadı hakkında yeterince bilgilendirilmemesi veya duruşmadan makul bir süre önce bilgilendirilmemesi, savunma hakkının ihlalidir. Örneğin, çağrı kağıdının tebliği ile duruşma tarihi arasında en az bir haftalık sürenin olmaması, sanığın hazırlıksız yakalanmasına neden olabilir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2004/10-96 E. ve 2004/121 K. sayılı kararı, sanık müdafiinin mesleki mazeretinin kabul edilmesine rağmen duruşma gününün bildirilmeden dosyanın karara bağlanmasını savunma hakkının kısıtlanması olarak değerlendirmiştir.

  • Müdafi Atanmaması veya Müdafiye Erişimin Engellenmesi: Zorunlu müdafilik hallerinde sanığa müdafi atanmaması, savunma hakkının temel bir ihlalidir. Ayrıca, müdafiin makul bir mazeretinin herhangi bir gerekçe gösterilmeden reddedilmesi  veya avukatın şüpheli/sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkının engellenmesi/kısıtlanması da bu hakkın ihlalidir.

  • Delil İnceleme, Toplama ve Sunma Hakkının Kısıtlanması: Sanığın suçlamaları ve karşı karşıya olduğu delilleri bilmesi ve bu bilgilere erişim hakkının engellenmesi , müdafiin dosya inceleme hakkının ihlali (CMK md. 153)  veya delillerin tek taraflı sunulması/savunma makamının delillere ulaşamaması  savunma hakkını kısıtlar. Anayasa Mahkemesi, dijital delillere erişimin engellenmesini adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul etmiştir (Yankı Bağcıoğlu kararı).

  • Tanık Sorgulama Hakkının Engellenmesi: İddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme hakkının kısıtlanması  ve tanıkların dinlenmemesi , savunma hakkının önemli bir ihlalidir.

  • Duruşmada Hazır Bulunma Hakkının İhlali ve Yoklukta Karar Verilmesi: Sanığın son duruşmada hazır edilmemesi  veya duruşmalardan bağışık tutulmamış olmasına rağmen yokluğunda karar verilmesi  savunma hakkını ihlal eder. CMK'nın 193. maddesine göre, sanığın yokluğunda duruşma yapılamaz; kabul edilebilir bir sebebi yoksa sanık hakkında zorla getirilme kararı verilir.

  • Ek Savunma Hakkının Tanınmaması: Suç vasfının değişmesi veya cezanın artırılmasını gerektiren yeni bir durumun ortaya çıkması halinde ek savunma hakkının verilmemesi (CMK md. 226)  veya iddianameyle dava açılmayan bir vakıa için ek savunma hakkı verilmeden hüküm kurulması , savunma hakkının ihlali anlamına gelir.

  • Susma Hakkının Aleyhe Yorumlanması: Susma hakkının tanınmaması ya da bu hakkın kullanılmasının sanık aleyhine değerlendirilmesi, savunma hakkının ihlalidir. Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 02.12.2008 tarihli kararı (Esas No: 2008/10723, Karar No: 2008/21522), susma hakkının kullanılmasının takdiri indirim nedeni uygulanmamasına gerekçe yapılamayacağını hükme bağlamıştır.

  • Diğer Usul Hataları: Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının açıklanabilmesi için sanık aleyhine yapılan ihbarın sanığa tebliğ edilmemesi  veya sanığın duruşma tarihinden önce dinlenmesi ve sanık dışındaki tarafların bu dinleme sırasında hazır bulunmaması  gibi durumlar da savunma hakkının ihlali sonucunu doğurur.

Bu kapsamlı ihlal senaryoları, adil bir yargılama için gereken yüksek usuli çıtayı göstermektedir. Görünüşte küçük usuli hatalar bile, savunma hakkının temel bir ihlalini teşkil edebilir. Yargıtay kararları, yasal metinlerde açıkça belirtilmeyen birçok ihlal durumunu tanımlayarak ve savunma hakkının kapsamını genişleterek yargının temel hakları korumadaki aktif rolünü sergilemektedir.


6.3. İhlallerin Hukuki Sonuçları: Mutlak Bozma Nedenleri, Delillerin Hukuka Aykırılığı ve Adil Yargılanma Hakkının Zedelenmesi


Savunma hakkının ihlal edilmesinin hukuki sonuçları oldukça ciddidir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 289. maddesinin (h) bendi uyarınca, hüküm için önemli hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması, hukuka kesin aykırılık teşkil eder ve bu durum mutlak bozma nedeni olarak kabul edilir. Bu durumda, hukuka aykırılığın hükme etki edip etmediğine bakılmaksızın kararın bozulması gerekmektedir. Yargıtay, bu tür mutlak bozma nedenlerini temyiz nedenleri arasında belirtilmemiş olsa dahi resen incelemek zorundadır. Bu, yargılama sürecinin usuli bütünlüğünün, nihai kararın doğruluğu kadar önemli olduğunu gösterir; usulen kusurlu bir yargılama, doğası gereği adaletsiz kabul edilir.

Savunmanın gereği gibi yapılmadığı bir yargılamada, gerçeğe uygun ve adil bir kararın varlığından söz etmek mümkün değildir. Bu ifade, usuli adaletin, maddi adaletin sağlanması için vazgeçilmez bir koşul olduğunu vurgular. Susma hakkının tanınmaması ya da bu hakkın kullanılmasının sanık aleyhine değerlendirilmesi, elde edilen delillerin hukuka aykırı sayılmasına neden olabilir. Ayrıca, bu durum adil yargılanma hakkını zedeler ve mahkeme kararlarının bozulmasına yol açabilir. Tarafların hukuki dinlenilme ve savunma hakkının kısıtlanması, tek başına bir bozma sebebidir. Disiplin hukukunda dahi savunma hakkının ihlal edilmesi, disiplin yaptırımını sadece tek başına etkisiz hale getirmeye yeterlidir. Bu sonuçlar, savunma hakkının "zehirli ağacın meyvesi" doktriniyle güçlü bir benzerlik taşıdığını göstermektedir: eğer temel savunma hakkı ihlal edilirse, sonraki herhangi bir sonuç, görünüşte doğru olsa bile, hukuken geçersiz sayılır. Bu güçlü koruma, savunma hakkı ihlallerine karşı caydırıcı bir etki yaratır.

Tablo 3: Savunma Hakkının İhlal Halleri ve Yargıtay İçtihatları

İhlal Durumu

Yasal Dayanak/İlke

Yargıtay Kararı Örneği

Hukuki Sonuç

Bilgilendirme Eksikliği/Tebligat Aykırılığı

AİHS m.6/3(a), Anayasa m.36, CMK m.147, Hukuki Dinlenilme Hakkı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/10-96 E., 2004/121 K. (Müdafi mazeretinin reddi ve duruşma gününün bildirilmemesi)

Mutlak bozma nedeni, adil yargılanma hakkının ihlali.

Zorunlu Müdafi Atanmaması/Erişim Engeli

AİHS m.6/3(c), CMK m.150, Savunma Hakkının Etkin Kullanımı

Yargıtay 6. Ceza Dairesi (Zorunlu müdafiliğin söz konusu olduğu durumlarda müdafi atanmaması)

Mutlak bozma nedeni, adil yargılanma hakkının ihlali.

Delil İnceleme/Toplama Hakkının Kısıtlanması

Silahların Eşitliği İlkesi, CMK m.153

Anayasa Mahkemesi (Dijital delillere erişimin engellenmesi - Yankı Bağcıoğlu kararı)

Adil yargılanma hakkının ihlali, delillerin hukuka aykırı sayılması.

Tanık Sorgulama Hakkının Engellenmesi

AİHS m.6/3(d), Hukuki Dinlenilme Hakkı

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Tanıkların dinlenmemesi)

Hukuki dinlenilme hakkının ihlali, bozma nedeni.

Duruşmada Hazır Bulunma Hakkının İhlali

CMK m.193, 196

Yargıtay 6. Ceza Dairesi (Sanığın son duruşmada hazır edilmemesi)

Mutlak bozma nedeni, adil yargılanma hakkının ihlali.

Ek Savunma Hakkının Tanınmaması

CMK m.226

Yargıtay Ceza Genel Kurulu (İddianamede olmayan vakıa için ek savunmasız hüküm)

Mutlak bozma nedeni, adil yargılanma hakkının ihlali.

Susma Hakkının Aleyhe Yorumlanması

Anayasa m.38/5, CMK m.147, Nemo Tenetur İlkesi

Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2008/10723 E., 2008/21522 K.

Bozma nedeni, adil yargılanma hakkının ihlali, takdiri indirim uygulanmaması.


7. Teknolojik Gelişmelerin Savunma Hakkına Etkileri ve Gelecek Perspektifleri


Teknolojinin hızla ilerlemesi, savunma hakkının uygulanmasında yeni zorluklar ve fırsatlar ortaya çıkarmaktadır. Özellikle dijitalleşme ve yapay zeka alanındaki gelişmeler, adalet sistemini dönüştürmekte ve savunma haklarının yeniden değerlendirilmesini gerektirmektedir.


7.1. Dijital Delillerin Yargılamadaki Yeri ve Güvenirliği: Savunma Hakkı Açısından Zorluklar ve Çözüm Yolları


Günümüz davalarının birçoğunda en önemli delil ve savunma aracı dijital delillerdir. Bilişim alanındaki gelişmeler, hem yeni suç türlerinin ortaya çıkmasına neden olmakta hem de klasik delil elde etme yöntemlerinin yetersiz kalmasına yol açmaktadır. Dijital delilin toplanması ve muhafaza edilmesi aşaması, adli bilişim sürecinin başlangıcı olup, delil bütünlüğünün sağlanması açısından kritik bir safhadır; zira bu aşamada dijital delilin zarar görmesi veya yok olması oldukça muhtemeldir.

Anayasa Mahkemesi, dijital delillerin güvenilirliğinin test edilememesi durumunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir. Yankı Bağcıoğlu ve Diğerleri kararında, başvurucuların dijital delillerin uzmanlarca incelenmesi veya verilerin imajlarının sağlanması taleplerinin reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği tespit edilmiştir. Mahkeme, dijital delillerin suçlamaların temelini oluşturduğu durumlarda, savunmaya bu delillere etkin bir şekilde erişim ve inceleme imkanı sağlanması gerektiğini vurgulamıştır. Bu durum, dijital delillerin teknik karmaşıklığı nedeniyle, savunma makamının bu delilleri anlaması ve itiraz etmesi için gerekli araçlara sahip olmamasının, "silahların eşitliği" ilkesini zedeleyebileceği anlamına gelir. Bu teknik "kara kutu" sorunu, savunma hakkının etkinliğini doğrudan etkilemektedir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) da bu gelişmelere adapte olmuştur; HMK 192, 205 ve 293. maddeleri dijital verilerin delil olarak ibraz edilebilmesini, güvenli elektronik imzaların senet hükmünde olmasını ve uzman görüşü sunulabilmesini düzenler. Bu düzenlemeler, dijital delillerin hukuki geçerliliğini sağlamayı ve savunma makamına bu deliller üzerinde uzman incelemesi yaptırma imkanı tanımayı amaçlar. Ancak, dijital delillerin toplanması, analizi ve sunumu süreçlerinde hukuka uygunluğun ve şeffaflığın sağlanması, adil yargılanma ve savunma hakkının korunması için hayati öneme sahiptir.


7.2. Siber Suçlarda Savunma Hakkı: Uzmanlaşmış Hukuki Destek İhtiyacı


Siber suçlar, artan teknolojiyle birlikte hızla yaygınlaşmakta ve hukuki sistem için özel zorluklar ortaya çıkarmaktadır. Bu suçların sıklıkla sınır ötesi faaliyetler olması, klasik yargı yetkisi anlayışının yetersiz kalmasına ve yasal süreçlerin karmaşıklaşmasına neden olmaktadır. Siber suçlarda delillerin türü ve savunma teknikleri, klasik ceza hukukundan farklılık arz eder; bu nedenle, bu tür davalarda uzmanlaşmış bir bilişim avukatının hukuki desteği büyük önem taşır.

Hakimlerin bilişim konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması, sanıkların kendilerini ifade etme şansını düşürebilir. Bu durum, savunma avukatının teknik bilgiyi hukuki argümanlara dönüştürme yeteneğini daha da kritik hale getirir. Bilişim suçlarında yapılan hataların telafisi genellikle zordur. Savunma stratejisi, dijital delillerin korunması, doğru şekilde sunulması ve analiz edilmesi gibi unsurları içermelidir. Dijital delillerin incelenmesi için bilişim uzmanı veya dijital forensik uzmanından görüş almak, delillerin doğru yorumlanmasını sağlayabilir. Ayrıca, suçlama altında olan kişilerin susma hakkı ve sorgulama/inceleme hakları gibi kanuni haklarını doğru kullanmaları, hukuka aykırı yollarla elde edilen delillerin geçersiz sayılması açısından önemlidir. Siber suçların karmaşıklığı, savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılabilmesi için hukuki uzmanlaşmanın ve teknolojik yetkinliğin ne kadar elzem olduğunu göstermektedir.


7.3. Yapay Zekâ ve Yargı Süreçleri: Adil Yargılanma Hakkı ve Savunma Hakkı İçin Riskler ve Fırsatlar


Yapay zekâ (YZ) uygulamalarının yargı sisteminde kullanımı, adil yargılanma hakkı ve savunma hakkı üzerinde hem potansiyel riskler hem de fırsatlar barındırmaktadır. YZ'nin yargı kararlarının ve verilerinin algoritmalarla işlenmesinde kullanılması, şeffaflık, kişisel verilerin korunması, ayrımcılık yasağı ve insan haklarına saygı gibi temel ilkelere uyumu gerektirir. YZ sistemlerinin tasarımı, üretimi ve kullanımında "insan hakları odaklı" bir yaklaşım benimsenmelidir.

YZ uygulamalarının yargıda kullanımı, özellikle güç dengesizliğinin olabileceği durumlarda daha hassas bir yaklaşım gerektirir. YZ'nin hızlı karar verme yeteneği ve devasa veri kümelerini analiz etme kapasitesi, yargılama süreçlerini hızlandırabilir ve tutarlılığı artırabilir. Ancak, YZ sistemlerinin algoritmik önyargıları veya şeffaf olmayan karar mekanizmaları, adil yargılanma ve savunma hakkını ihlal etme riski taşır. Örneğin, bir YZ sisteminin savunma argümanlarını veya delillerini yeterince dikkate almaması, bireyin kendini savunma hakkını zedeleyebilir. Bu nedenle, YZ'nin yargıda kullanımı, insan denetimi, hesap verebilirlik ve etik ilkelere sıkı sıkıya bağlılık gerektirmektedir. Yapay zekanın yargıdaki potansiyeli büyük olsa da, savunma hakkının temel güvencelerinin teknolojik ilerlemeler karşısında zayıflamaması için hukuki ve etik çerçevelerin sürekli olarak güncellenmesi ve denetlenmesi elzemdir.


8. Sonuç ve Değerlendirme


Savunma hakkı, hukuk devletinin ve adil yargılanma ilkesinin temelini oluşturan, bireyin en kutsal ve vazgeçilmez haklarından biridir. Tarihsel süreç içinde, ilkel savunma refleksinden modern hukuk sistemlerinin karmaşık güvencelerine evrilen bu hak, bireysel özgürlük ile kamu menfaati arasındaki hassas dengeyi temsil eder. Anayasal ve uluslararası düzeyde çok katmanlı bir hukuki zemine sahip olması, hakkın evrenselliğini ve korunmasının hayatiyetini pekiştirmektedir.

Savunma hakkı, sadece suçlamalara karşı kendini ifade etme özgürlüğünü değil; suçlamadan haberdar olma, savunma hazırlığı için zaman ve imkanlara sahip olma, delil toplama ve sunma, tanıkları sorgulama, susma hakkı, duruşmada hazır bulunma ve hukuki yardım alma gibi bir dizi alt hakkı içerir. Bu hakların her biri, adil bir yargılamanın gerçekleşmesi için kritik öneme sahiptir. Özellikle avukatın bağımsız rolü ve zorunlu müdafilik mekanizmaları, bireyin hukuki bilgi eksikliğinden veya mali yetersizlikten kaynaklanan dezavantajlarını gidermeyi amaçlar. Yargıtay içtihatları, savunma hakkının canlı bir hukuk ilkesi olarak sürekli yorumlandığını ve ihlal hallerinin somutlaştırıldığını göstermektedir; zira savunma hakkı ihlalleri, çoğu zaman mutlak bozma nedeni teşkil ederek yargılama sürecinin usuli bütünlüğünün korunmasını sağlar.

Güncel teknolojik gelişmeler, savunma hakkı için yeni sınamalar ve fırsatlar sunmaktadır. Dijital delillerin yaygınlaşması, bu delillere erişim, güvenilirlik ve incelenebilirlik konularında savunma makamına önemli zorluklar getirmektedir. Siber suçların sınır aşan niteliği ve teknik karmaşıklığı, uzmanlaşmış hukuki desteğin gerekliliğini artırmıştır. Yapay zeka uygulamalarının yargı süreçlerine entegrasyonu ise, adil yargılanma ve savunma haklarının temel güvencelerinin, algoritmik önyargılar ve şeffaflık eksikliği gibi riskler karşısında korunmasını zorunlu kılmaktadır.

Sonuç olarak, savunma hakkı, sadece bireyin kendini koruma mekanizması değil, aynı zamanda hukuk devletinin ve adaletin temel bir göstergesidir. Bu hakkın etkin bir şekilde kullanılması, maddi gerçeğe ulaşılmasını, masumiyet karinesinin korunmasını ve yargı sistemine olan güvenin sürdürülmesini sağlar. Gelecekteki hukuki düzenlemelerde ve uygulamalarda, teknolojik ilerlemelerin getirdiği yeni dinamikler göz önünde bulundurularak, savunma hakkının kapsamının ve güvencelerinin güçlendirilmesi, adil bir toplum ve sağlam bir hukuk devleti için vazgeçilmezdir.

Raporda kullanılan kaynaklar

Yorumlar


bottom of page